San Diego ve Meksika Gunlugu:
Bir Cuma aksami, Los Angeles’in 69 Mil ( 110KM) dogusundaki evimde arkadaslarimla oturup bu aksam disari mi ciksak yoksa evde kendi capimizda kucuk bir parti mi versek hadi o da olmadi, bir film kiralayip video mu izlesek diye dusunurken, ortaya cok da fazla dusunmeden kucuk bir fikir attim:
- Ya arkadaslar ben Amerika’dan sikildim, acaba yarin Meksika’ya mi gitsek?
Meger ortada ne kadar cok sazan varmis, bu fikrim herkes tarafindan genel bir kabul gordu ve derhal onaylandi. Cumartesi sabahi Meksika’ya cikartma yapiliyordu. Soz cikmisti bir defa agzimizdan geri donmek olmazdi. Butun hafta sonu planlarimiz bir cirpida iptal edildi.
Cumartesi sabahi sessizce kimseye haber vermeden bulusulup yola koyulduk. Yolda birisi gorup nereye gidiyorsunuz derse cevap hazir:
-Hiic soyle bi cokoprens alip eve donucez.
Arabamizin deposunu doldurup Amerikanin ve bence dunyanin en guzel sehirlerinden biri olan, Meksika sinirindaki San Diego ya dogru yol aliyoruz. Cok rahat ve keyifli 1.5 saat suren yolculugumuzdan sonra San Diego’daki sarsilmaz kalemiz, biricik ve cok sevgili arkadasim Banu’nun evinde aliyoruz solugu. Fazla vakit kaybetmeden hep birlikte San Diego’yu gezmeye basliyoruz. Ilk duragimiz La Jola. San Diego’da kesinlikle gorulmesi gereken bir yer. Sehrin merkezine 15 dakika kadar uzaklikta Pasifik Okyanusuna yuksekten bakan cok guzel manzarali bir tepe burasi. Insanlar motorlu , motorsuz, uzaktan kumandali maket ucaklar ucuruyorlar. Bu cok guzel ve manzarali tepenin sonu ucurum. Tepenin bittigi yerde 90 derecelik bir aciyla ucurum basliyor. Ucurumdan hafifce egilip asagiya baktiginizda okyanusla kucaklasan ve kilometrelece uzayan muthis bir kumsal manzarasi karsiliyor sizi. Burasi gayler tarafindan ‘kurtarilmis bolge’ ilan edilmis bir kumsal. Pekcogu cirilciplak dolasiyor. Volaybol oynuyorlar, bir kismi Camlica filmlerindeki sahneleri andiran bir sekilde ucsuz bucaksiz kumsalda kosturup birbirlerine sariliyorlar ve altin sarisi kumlara kendilerini birakip cilginca yuvarlaniyorlar. Neyse ki bulundugumuz yerden kumsal oldukca uzak, ayrintilar gorunmuyor. Bulundugumuz tepenin en guzel yani insanlarin parasutlerle ve olaya paragliding denen muthis ucurtmalarla gokyuzunde suzulmesi. Insanlar parasutleriyle kosuyorlar ve ucurumun sonuna geldiklerinde yallah bosluga birakiyorlar kendilerini. Ama bu bildigimiz parasutlerden biraz farkli, icine oturulup kullaniliyor ve bir dusme hareketinden cok hava akimini yakalayip havada bir kus gibi suzuluyorlar. Ucurumdan atlayinca eyvah simdi yuzlerce metre asagidaki kumsala, cirilciplak dolanan gaylerin uzerine dusecek adam diye telaslanirken, bir anda parasutlerin ici hava doluyor, ve yukseldikce yukseliyorlar. Pek cogu da havada birkac tur atip geri donuyor. Benim asil ilgimi ceken paragliding. Bu seytani ucurtmayla ucurumun sonuna dogru kosuuup kosuuup kosuuuuuuuppp ucurumun sonuna geldiklerinde kendilerini bosluga birakiveriyorlar, ve hayrettir ki dusmuyorlar havalanip okyanusun uzerinde ve karadan oldukca yuksek bir mesafede kus gibi suzuluyorlar. Sagda solda tabelalar asilmis, 150 $ verin sizi de boyle ucuralim, gokyuzunun krali yapalim diye.Bunu gorunce agzimin sulari akiyor. Tam bir ucma meraklisi olan ben, gozu donmus bir sekilde daha 10 dakika once havada kus gibi suzulup yanimiza konan adamin nerdeyse boynuna sarilip hadi ucur beni diyorum. Hediyesi 150 $’mis. Tamam onu anladik, hadi bagla beni su dev ucurtmana kahramanim ol gokyuzunde suzulelim diyorum. Adam tamam oldu bu is gibilerden birseyler soyleyip hareketlenmeye basliyor ama o anda sevgili Banu’nun iniltiye benzer Tolga diyen sesi caliniyor kulagima. Guzel arkadasimin pembe yanaklari kirec rengine donmus titrer bir sesle bana bu seytan aletine binmememi soyluyor. Ne soylemesi adeta inliyor, yalvariyor. Neymis efendim, bunlarin jet motorlulari icat edilmis hem cok daha yuksekten hem de cok daha guvenlilermis ve hatta adina ucak deniyormus ve insanlari kitalar arasi bile tasiyormus. Ben bu alete binersem korkarmis, heyecanlanirmis. Peki lan Banu, ben sensiz de gelirim buralara, hatta senin haberin yok, benim evin arkasindaki San Bernardino daglarinda da yaptiriyolar bu numarayi hem de azicik daha ucuza. Ben de senin gul kalbini kirmam, gider evimin arkasinda ki dagda yaparim yapacagimi. Beni bulutlara kavusturacak mavi gozlu % 100 California’li abiden biraz mahcup ozur dileyerek durumu izah ediyorum. Konu fazla buyumeden kapaniyor. Benim ayaklarim havalanmiyor, gokyuzuyle kucaklasamiyorum, ama sanirim herkes daha mutlu. Bu arada yemek yeniyor, baska birkac guzel yere de gidiyoruz ve yavas yavas aksam oluyor. Artik Meksika ile kucaklasmanin vakti geldi. Banu’yu evine birakip, cok ders calismasini siki siki ogutleyerek yolumuza devam ediyoruz. Istikamet 5 South (Guney) Otoyolu. Bizi 15 dakika sonra hadi bilemedim yan gitti 20 dakika sonra Meksika ile kucaklastiracak olan otoyol. Fakat cok dikkat edip son otoyol cikisini kacirmamak lazim yoksa insan kendisini arabasi ile birlikte bir anda Meksika’da bulabilir. Olur mu oyle sey demeyin oluyor. Bundan ik ay kadar once , kiz arkadasina sinirlenip gozu kararan bir delikanli arkadasim, otoyoda giderken bir de farkediyor ki son otoyol cikisini kacirmis ve Meksika’ya girmekten baska caresi yok. Bu tur gayet uluslararasi hukuku ilgilendiren durumlar da olabiliyor, ama biz tembihli ve tedbirliyiz dolayisiyla Meksika’ya arabamizla degil yuruyerek gececegiz. Zira Meksika’da otomobil icad edilmis ve hatta taksicilik yaygin bir meslek olmus. Sinira yaklasiyoruz, karsimizdaki isiklar Meksika’nin Tijuana sehri. Ve iste onemli tabela karsimizda. U.S.A last exit. Yani ki Amerika’da ki son otoyol cikisi. Otoyoldan cikip arabayi orada bulunan acik otoparklardan birine parkediyoruz. Insanlar akin akin arabalariyla ya da yuruyerek Meksika ya geciyorlar. Oldukca sikisik bir yaya ve otomobil trafigi var ve biz sinira son 25 metrenin icindeyiz. Arabamizi parkedip pasaport ve paralarimizi da cebimize koyup yallah diyoruz. Yaya yolundan Meksika’ya dogru adim adim ilerlemekteyiz. Once karsimiza bir tane demir turnike cikiyor. Turkiye’de deniz otobusu iskelelerinde olan tarzda ama daha yuksek . Veeee turnikeyi gectik artik geriye donus yok. Meksika icin son 10 metrenin icindeyiz. Sanirim burasi ara-tampon bolge. Iste bir turnike daha ve bu turnikeden de geciyoruz. Etrafta bizim gibi Meksika’ya gecen kisilerden baska kimse yok. Ne bir polis ne bir asker goruyoruz cevrede. Kimse bize nereye gidiyosunuz arkadaslar demiyor, biz de kimseye hesap vermeye niyetli degiliz Gayet kendimizden emin adimlarla ilerliyoruz Meksika’ya dogru, sanki hergun gidip geldigimiz yolmus gibi. Bir turnike daha cikiyor karsimiza, onu da iteleyip geciyoruz ve aman tannrim iste Meksikadayiz. Sinirdan mi gectik, yoksa bir zaman tunelinden mi anlamak cok guc. Daha 3 dakika once guzelim San Diego’nun mis kokan havasi tertemiz yollari, son model arabalari nerede? Sadece 3 dakika ve 15 metre arkamizda mi? Hayir olamaz kesinlikle bir zaman tunelinden gectik. Bir anda hava degisti, inanilmaz egzost kokulari , korna sesleri geliyor kulagima. Bir curcuna bir kiyamettir gidiyor. Cok eski model Amerikan arabalari var sariya boyanmis taksi haline getirilmis. Taksiciler cok seri Ispanyolca konusarak uzerimize ususuyorlar. Amigos Taksi? Daha onceden tembihliyiz sinirdan gecilecek, taksiyle cok siki pazarlik edilip 10 dakika uzakliktaki Revolution caddesine gidilecek. Cunku olayin ve eglencenin merkezi orasi. Ben hala soku uzerimden atlatabilmis degilim. Birkac dakika icerisinde butun dunya, butun evren degisti. O mis gibi havasiyla piril piril cevresi ve cok sik giyimli son model arabalariyla gezen insanlar nerede? Bu agzi sigarali, gobegi pantalonundan tasmis Sinyoras Amigos Taxi diye bagiran tipler kim? Boyle bir sokla karsilasacagimi soylemislerdi ama insanin kendi gozuyla gormesi bir baska oluyormus. Her an yeni birseyler gorup ogreniyor insan. Taksilerden taksi begenip, pazarliklarin en kralini yapip 5 dolara Revolution caddesine 10 dakika icinde ulastirilmak uzere taksiciyle anlasiyoruz.
Anlasiyoruz dediysek lafin gelisi, biz Ingilizce konusuyoruz adam bize cok suratli Ispanyolca cevap veriyor. 5 dolari gosterip Revolution street deyince olay tatliya baglaniyor. Yolda giderken taksici hic susmadan ve nefes almadan Ispanyolca konusuyor, ve biz hayret edilecek derece de hicbir sey anlamiyoruz.
Si ,gracias ve amigos bildigim uc Ispanyolca kelime, ucunu de cok seri bir sekilde ve tek nefeste soyliyebiliyorum, fakat hayrettir ki bu anlasmamiza yetmiyor. Neyse ki yanimizda Italyanca bilen bir arkadasimiz var, arada bazi sozcukleri cikartabiliyor, fakat sozcukler arasinda baglanti kurmak maalesef cok mumkun olamiyor. Sonucta anliyoruz ki, bir gece klubu varmis, guya buranin en super yeriymis, taksici bizi cok sevmis bu yuzden dev bir kiyak yapip bizi oraya goturecekmis. Taksicinin her goturdugu adam basina komisyon aldigi bir mekan demek ki burasi, ama direktifimiz gayet kesin,
- Gracias sinyor , Revolution street par favor, yani ki tesekkurler bayim sen bizi revolution caddesine birak yeter.
Sofor Turkiyede’kine cok benzer sekilde araba kullaniyor, cok nadir ve cani istediginde sinyal veriyor, herkese ve herseye selektor yapip korna caliyor. Karsidan karsiya gecen yayalarin uzerine arabayi suruyor, boyle gayet renkli Turkiye manzarali yol alirken birden sag tarafta Revolution Caddesi tabelasini goruyorum ve direkt yapisiyorum taksicinin koluna
-“STOP STOP AMIGO”
Adam en sol seritten en sag seride sinyal bile vermeden zartt diye geciyor, ee ne de olsa memlekette demokrasi var , isteyen istedigi yoldan istedigi gibi gider. Yani ki Amerika gibi komunist degil , gayet ozgurlukcu bir ulke burasi. Soforumuzun dans eder gibi serit degistirmesi karsisinda arkadaki suruculer de kufretme, selektor yapma, korna calma, al babayi hareketi yapma ozgurluklerini kullaniyorlar. Benim icin bir mahsuru yok, ben ozgurluklerin kisitlanmasina karsiyim zaten. 10 dakika kadar suren yolculgumuz Revoltion Caddesin’de son buluyor. Oldukca canli, civil civil bir yer burasi. Caddenin saginda solunda restaurantlar, barlar , discolar gece klupleri dolup tasiyor. Otomobiller cok gurultulu ve cok egzost dumanli bir sekilde geciyor. Oncelikli hedefimiz karnimizi doyurmak, hepimiz deli gibi aciz, ee Meksika’ya geldik boru degil, ulke degistirmek insani aciktiriyor. Siki tembihliyiz, Meksika’da Meksikalilara birsey sormayacagiz, geriye nur yuzlu Amerika’li turistler kaliyor. Sokakta bizim gibi dolanip etrafa bakinan Amerikalilardan birini gunun talihlisi secip cevrede guzel bir balik lokantasi olup olmadigini soruyoruz. Oh be adam cok net Ingilizce cevap veriyor, ee ne de olsa Amerikali. Oldukca yakinimizda guzel bir mekan tarif ediyor. Lokantayi bulmamiz fazla zamanimizi almiyor, iceriye giriyoruz, cok zevkli dosenmis bir yer. Los bir aydinlatma var iceride , masalarin uzerine kucuk mumlar yerlestirilmis, duvarlarda “Meksika’da balikciligin tarihcesi” ana fikrini iceren tablolar var. Fazla vakit gecmeden oldukca guzel bir garson bayan yanimiza geliyor ve bize Ispanyolca sorular soruyor. Dersimiz calismadan geldigimiz icin yine birsey anlamayip Ingilizce cevap veriyoruz. Boylece ortak bir dil bulup anlasamiyacagimiz konusunda anlasiyoruz. Medem Ingilizcemden birsey anlamiyacak ne diye kasiyorum ki kendimi Ingilizce konusucam diye .Karsimda duran guzel garsona renkli Turkce: “Bizim karnimiz ac ve balik yemek istiyoruz diyorum.” Zaten konusup anlasilacak birsey yok, belli ki 3 tane turist bir lokantaya gelmis, hayvanat bahcesi ne tarafta diye soracak halimiz yok, oturt bizi bir masaya ver elimize menuleri bitsin bu isgence. Garson bayan da benim gibi dusunmus olacak ki bizi bir masaya oturtuyor ve menuleri getiriyor. Bolgesel aliskanlik itibariyle hersey Amerikan dolari. Anlasiliyor ki buralarda Meksika para birimi peso pek sevilmiyor, herkes yesil Amerikan dolarindan hoslaniyor. Menudeki fiyatlari gorunce biraz icim burkuluyor. Biz burada balik ucuz olur demistik ama sevgili Meksika’li dostlarimiz bizimle ayni fikirde degil demek ki .
- Bu ne yaa ben bu paraya Los Angeles’ ta en kral yerde balik yerim diyorum. Bu fikir gruptaki genel kaniyi ifade ediyor, hizda kalkiyoruz oturdugumuz masadan. Caddede baska bir loto talihlisi Amerikali bulup yeni bir lokanta ogrenmek niyetindeyiz. Sorup ogrenip buluyoruz da. Bu yeni buldugumuz lokantanin ici oldukca kalabalik. Duvarlarda Madrid sehri siluetli tablolar var. Menu geliyor, sadece fiyatlar Amerikan dolari geri kalan hersey Ispanyolca. Ulan Meksika’da yemek yemek icin uc ay Ispanyolca kursu mu almak lazim? Garson geliyor ve elbette Ispanyolca konusuyor, yemekleri gosterip bu nedir diyoruz, bize yemekler hakkinda bilgi veriyor hayrettir ki !! hic birsey anlamiyoruz. Anlasildi garson bey kardesim yemekleri menuden ismarlayamiyacagiz sen bana en iyisi su yan masada oturan adamin yedigi seyden getir. Hayir canim gozluklu adamin yedigini degil, su iri goguslu kadinin yaninda oturan, gobegi kendinden buyuk adam var ya, onun yediginden istiyorum. Garsonla gul gibi anlasiyoruz. Diger arkadaslarim da parmakla birilerini isaret edip biyikli adamin yediginden, mor buluzlu hanimin didiklediginden getir seklinde siparisimizi verebiliyoruz. Yemeklerimiz geliyor. Yemeklere arkadas uc tane Ispanyol muzisyen geliyor. Her masayi dolasip musterilerin istedikleri sarkilari soyluyorlar. Sonunda bizim masamiza da geliyorlar, ne yazik ki hic Ispanyolca sarki bilmedigimiz acin kalakaliyoruz. U2 dan ‘One’ i istesem calar mi acaba? Ya da Teoman’dan “Sus Konusma” yi istesem??? Uzunca bir sure bocaladiktan sonra masadaki dahi arkadasim La Bamba diye bagiriyor. Muzisyenler gulusuyorlar once ve sonra da basliyorlar sarkiyi soylemeye. Ilk badireyi boylece atlatiyoruz, ama muzisyenler israrli, illa bir sarki daha soyliyecekler bizim icin. Caresiz yan masalarda kopya aliyoruz. Hemen onumuzdeki masada oturan iyi giyimli ve cok iyi Ingilizce konusan Meksikali beyden yardim talep ediyoruz. Bize soyle biraz romatik, icinde ask , ihtiras gecen bir sarki caldirin sayin Sinyor par favor? Meksikali Bey musizyenlere donup bir sarki ismi soyluyor ve yavastan kulagimiza Guney Amerika melodileri calinmaya basliyor. Oldukca huzunlu bir sarki, Italyanca bilen arkadasimiz arada bazi kelimeleri anlayip bize ceviriyor. Sarkinin ana fikri soyle: Genc bir adam gozleri gunes gibi parlayan bir kizi cok sevmis, beraber cok mutlu olmuslar, sonra genc ve gunes gozlu kiz baska birini bulmus cekmis gitmis, genc adam bombok kalmis. Butun ask hikayeleri gibi huzunlu bitiyor sarki, efkarlaniyoruz. Lan garson, sen bize birer tane daha margarita yap en iyisi, elini korkak alistirma tekilasi bol olsun!!
Cok lezzetli yemeklerimizi bitiriyoruz. Etrafta surekli dolanan garsonlardan birini gozume kestirip basparmagimla isaret parmagimi havada birlestirip bosluga cok sik bir imza atiyorum. Garson derhal hesabi istedigimizi anliyor. Ne guzel ayni Turkiye gibi. Amerikadaki coniler bu havaya hayali atilan imza olayinin ne ise yaradigini daha tam cakozlayabilmis degiller.
Karnimiz doydu artik alemlere akmanin vaktidir. Tekrar Revolution Caddesindeyiz. Tum cadde gece klubu ve bar dolu. Gece kluplerinin onundeki body guardlar cigirtkanlik yapip, abi gel bak bi iceriye cok begeniceksin, para vermen sart degil , yeter ki gonlun olsun,gir iceriye bi goz gezdir alman sart degil diyorlar. Cok humanistiz hic bir body guardin ricasini kirmayip her cagrilan yere giriyoruz, etrafi bir kolacan edip cikiyoruz. Kimse bize kimlik sormuyor, ustumuzu aramiyor, giris parasi istemiyor, yerlere kadar egilip bize yol gosteriyorlar. Maalesef ayni sey Meksikali gencler icin gecerli degil. Barlarin kapisinin onude duran bu ulkenin vatandaslari
-Abi be, bi arkadasa bakip cikicam, para veriim, kimlik birakiim, bi bira icip cikicam icerde valla efendi olucam, ne olursun be abi bizi de al iceriye seklinde yalvariyorlar. Fakat bize melaike kesilen bodyguardlarin kendi vatandaslarina karsi tepkisi cok sert. -Hadi bakiim arazi olun, dukkanin onunu kapamayin, bak musteri kaciyor, ikileyin toz kalidirmayin diyerek Meksikalilari iceriye almiyorlar. Biz Amerika’dan gelenler iceriye babamizin yeriymis gibi girerken, bu zavalli giringolar disaridan sadece bize kiskanc ve imrenen gozlerle bakmakla yetiniyorlar.
Iceriye girdigimiz mekanlar genellikle birbiriyle ayni. Bilenler bilir Aksarayda’ki “Bakardi” tarzi yerler. Bilmeyenler icin kisa bir ozet geceyim: Iceride kucuk bir pist oluyor genellikle , yari ciplak ve hatta cok ciplak genc kizlar pistte cok ayip sekilde dans ediyor. Pistin cevresindeki masalarda yine yari ciplak ve cogunlukla cok guzel kizlar oturmus gelen musterileri kesiyorlar. Duvarlarda bu konuyla ilgili tablolar gorunmuyor. Biz de bir masaya buyur edilip birer icki ismarliyoruz. Diger masalarda oturan kizlar hareketlenip bizim masamiza dogru yoneliyor, yanina oturayim, istersen kucak dansi yapayim diyorlar. Yok sagol sinyora Allah razi olsun deyip kizlari yolluyoruz. Fakat reddettigimiz kizlar yanlarinda baska kizlarla tekrar geliyorlar, bak beni begenmediysen bunu al diyorlar, yok sinyora ne munasebet sen de cok guzelsin hepiniz cok guzelsiniz de biz almiyalim almis kadar olduk diyoruz. Ha yok kucak dansi beni kesmez derseniz icerideki odalara bu kizlardan birisiyle girip cok ayip seyler yapmak da mumkun. Bunlari anlatinca bu mekanlarin, sadece erkeklerin nefsini koreltmek icin gittikleri batakhaneler oldugunu dusunmeyin. Iceride gayet eli yuzu duzgun pek cok musteri var. Eglenip muzik dinlemeye, icki icmeye gelmisler. Bu soylediklerim sadece birer yan hizmet, almak zorundas degilsiniz, ya da orada bulunmanizin tek sebebi bu guzel bayanlar olmayabilir. Zira iceride sadece erkek musteriler degil, pek cok bayan musteri de var, ve hatta pek cogu sahnedeki gosteriyi erkeklerden daha ilgili sekilde izleyip yanlarindaki erkek arkadaslariyla sohbet ediyorlar. Alkol ve sigara dumanina bulanmis gecede havaya gevrek kahkahalar savuruyorlar. Bu gece kluplerinin birisinden cikip otekine giriyoruz, maksat yer gorelim ortami taniyalim ufkumuz genislesin. Zaten her gece klubunun onundeki body guardlar iceriye girmemiz icin bize yalvariyor, dedik ya cok humanistiz hicbirini kirmayip onlarca yere girip cikiyoruz. Bazisinda birseyler icip cogunda hicbirsey icmeden , iceride bir tur atip cikiyoruz. Benim gibi , parayla saadet aramayan daha romantik bir tipseniz,zaten birkac saat icinde bu muhabbetten sikiliyorsunuz. Dedik ya mekanlarin hemen hepsi birbiriyle ayni, nerden baksaniz 15-20 tane yer gorduk, digerleri de bunlardan farkli degildir nasil olsa deyip alternatif plani devreye sokuyoruz. Daha onceden adini ogrendigimiz Tijuana’nin en guzel ve en kaliteli gece klubu Baby Rock yeni hedefimiz. Fakat bu mekan yurume mesafesinde degil, bir taksi marifetiyle oraya gidilecek. Caddede, taksi amigos diye bagiran taksicilerden birini gozumuze kestirip 6$ a pazarligi baglayip biniyoruz taksiye. Ortalama 10 dakika sonra Baby Rock’in onudeyiz. Cok kaliteli bir yer oldugu her halinden belli. Taksiden iniyoruz, gece klubunun onunde artik gormeye alistigimiz manzara... Meksika’li birkac genc
- Abi hadi ya bi kerecik biz de iceriye girelim seklinde inlercesine yalvariyorlar ama elbette cevap olumsuz. Taksiden indigimizi goren body guardlar saygiyla onumuzde egiliyor,butun kapilar aciliyor sorgusuz sualsiz iceriye buyur ediliyoruz Biz Amerika’dan gelen turistler iceride sehrin gercek sahipleri disarida kaliyorlar. Selaleler akan, cok isikli ve cok luks koridorlardan gecip gece klubunun gobegine inis yapiyoruz. Burasi uc katli, inanilmaz iyi ses ve isik duzeni olan bir klub. Cok kaliteli , cok sik bir mekan. Meksika’da su ana kadar gordugumuz en eli yuzu duzgun yer diyebilirim. Iceride hemen herkes Amerika’li ya da bizim gibi Amerika’dan gelmis. Ozellikle Amerika’li kizlar yogunlukta. 21 yasindan kucuk olduklari icin kendi ulkelerinde barlara alinmayan, bira bile icemeyen Amerikali kizlar cilginca eglenmeye buraya gelmisler. Acaba anne babalarinin haberi var mi? Aileleri Meksika’da olduklarini biliyorlar mi , yoksa evden top kek almaya diye cikip kendilerini buraya mi atmislar. Bilemiyorum, bilsem ne olur bilmesem saat kac?
Los Angeles’in en iyi gece hayatinin oldugu soylenen Sunset ve Hollywood Bulvarlarinda bile bu kadar iyi muzik calan bi yere rastlamadim. Cok guzel tekno caliyor, vucudumuzdaki alkol orani giderek yukseliyor. Saat 2 yi coktan gecti fakat icerisi giderek kalabaliklasiyor. Belki 1.500 kisi var iceride daha da doluyor, Amerika’da gece hayati coktan bitti. Saatler 2 yi gosterdiginde kul kedisi masali bitiyor Amerika’da, herkes evine donuyor. Ama burasi oyle mi ya, daha sabaha cok var, kaptirip koyverin kendinizi muzigin ritmine, bakin herkes oyle yapiyor. Bir an Tijuana State universitesine yatay gecis yapma sapik fikri doguyor icime. Pazar sabahinin gundemi belli oldu, pos- it’ime not aliyorum, Tijuana State Universitesine gecis fizibilitesi yarinin ilk gundem maddesini olusturuyor. Saat oldukcas gec oldu , artik eve donme vakti, eee yolumuz uzun, daha Amerika’ya gidecegiz, ulke degistiricez boru degil. Gece kulubunden yorgun argin ayriliyoruz. Cikista Turkiye’de gormeye alisik oldugumuz bir manzara karsiliyor bizi. Gul satan kadinlar, sakiz satan ilkokul caginda, el kadar cocuklar. Ah be cocuk, senin bu saatte evinde uyuyor olman gerekmez mi, ne isin var sabahin korunde buralarda. Bardan cikiyoruz, etrafta cicek ve sakiz satanlardan baska kimse yok, bir taksi bulmamiz lazim ama cevrede taksiden eser yok. Gecenin onemli sorusun beliriyor kafamizda. Biz nasil geri donucez simdi? Cicek satan kadinlardan birine yaklasip gecenin bomba sorusunu patlatiyorum: Afedersiniz cicekci bayan AMERIKA NE TARAFTA ACABA?? Evet cok komik ve sacma oldugunu biliyorum ama cok acikli bir haldeyiz. Amerika siniri taksiyle en fazla 15 dakika uzaklikta ama bu 15 dakikalik mesafeyi ne tarafa dogru kat etmek lazim acaba? Karsi kosede bir otomobilin park etmis oldugunu farkediyoruz, biraz yaklastigimizda anliyoruz ki ki bu bir taksi. Cok sukur Tanrim kara gorundu. Taksiye yaklasiyoruz fakat icindeki taksici uyuyor, cami tiklatiyoruz taksiciden tik yok. Kapiyi acip taksiciyi tiklatiyoruz, taksici uyaniyor. Aslinda ayiliyor desek daha dogru, cunku taksinin kapisini acar acmaz muthis bir alkol kokusu sarmaliyor tum bedenimizi. Tam ayilir gibi olurken bu kokuyla tekrar sarhos oluyoruz. Bizden de sarhos taksici hayret edilecek sekilde iyi ingilizce konusuyor. Demek ki Meksikalilarin Ingilizce konusabilmesi icin zom sarhos olmalari lazim. Verin bu adamlara birer sise viski bakin California aksaniyla nasil catir catir Ingilizce konusacak hepsi. Yine siki bir pazarlik sonucu 6$ a Amerika sinirina gitmeye ikna oluyor taksici ve dolusuyoruz cok alkol kokulu taksinin icine. Sofor arabayi ortalama 5 Km suratle suruyor, cunku hicbirsey gormuyor ve zom sarhos oldugunun bilincinde. Bize de bir guzel nutuk atiyor, alkolluyken araba kullanmak daha guvenliymis cunku o zaman suruculer daha yavas ve daha dikkatli gidermis. Eh, haksiz sayilmaz zira ortalama hizimiz 5 KM. Taksici hayat mektebinden mezun olmus kitap gibi bir adam. Sayfalarini gelisi guzel acip okuyoruz taksiciyi. Muthis zeka kirintilari iceren, hayat tecrubesiyle yogurulmus cok zeki espriler yapiyor, gevrek kahkahasi sigara dumaniyla birlesiyor, bu yolculuk hic bitmesin istiyoruz ve fakat bitiyor. Iste sinira geldik. Taksiciyle helalesip iniyoruz . Karsisi Amerika fakat bu ruyalar ulkesine girmek, cikmak kadar kolay degil. Sinirda kontrol var, sira var ,polis var. Olsun bizim belgeler tamam. Siraya giriyoruz, hizli bir sekilde ilerliyor sira. Ustumuz araniyor, temiziz. X-ray isinindan geciyoruz ve otmuyoruz. Iste nur yuzlu Amerikali gumruk gorevlisi karsimda. Pasaportumu uzatiyorum. Once suratima sonra da pasaportuma birkac saniye goz gezdiriyor. Meksika’dan Amerikaya birsesey getirip getirmedigim soruyor. Kanimdaki alkol miktari ve guzel anilarla bezenmis hos bir Meksika gecesinden baska bir sey yok Amerika’ya goturdugum. Pasaportu geri verip iyi sabahlar diliyor. Turk polisi gibi pastel renklerle boyanmis muhur, imza, damga gibi takintilari yok Amerikan memurunun. Emin adimlarla yuruyorum Amerika’ya dogru. Siniri gectim, sag tarafta koskocaman Mc Donalds restaurantlar zinciri karsiliyor beni, ve Amerika’ya geldigimi anliyorum. “Welcome to America”
Tolga Kirkoyun
11 Mart 2002
San Bernardino, California
11 Mart 2002 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
YanıtlaSilporno filmi izle