28 Haziran 2009 Pazar

Bangkok Bali Kullanım Klavuzu












Bangkok ve Bali Rehberi
1 Haftalık Bangkok( Tayland) ve Bali (Endonezya) seyahatimle ilgili tecrübelerimi paylaşmak istedim. Yolu buralara düşen olursa belki faydası olur...

Bangkok:
Tayland hükümeti 30 günü geçmeyen turistik ziyaretlerde Türk vatandaşlarından vize istemiyor.
Bangkok Suvarnabhumi Havalimanında paranızı Baht’a çevirebilirsiniz. Bu yazının yazıldığı sırada 1$:33 Baht civarındaydı. Bazı mağazalar Amerikan doları da kabul ediyor ancak havalimanında bir miktar para bozdurmanızda fayda var. Giderken yanınızda bol bol 1-5-10 dolarlık banknotlar götürmeniz alış-veriş yaparken kolaylık sağlayacaktır.
Bangkok Havalimanından gitmek istediğiniz yere ulaşmak için 10 numaralı kapıdan çıkın. Resmi taksiler bu kapıdan hizmet veriyor. Çıkışta bir banko var oradaki görevliye gitmek istediğiniz adresi söylüyorsunuz. Size bir kağıt veriyor bunu taksi şöförüne veriyorsunuz. Sonrasında da gideceğiniz adresi taksiciye söyleyip biniyorsunuz. Taksiye binmeden önce ne kadar ödeyeceğinizin pazarlığını yapmakta fayda var.
Bence Bangkok’ta kalınacak en güzel yer Sukhumwit caddesi. Burası konaklamak için ideal. Bu caddeye çıkan paralel sokakların hepsi numaralandırılmış. Ben alemim-ortamın göbeğinde kalırım diyorsanız adresiniz Dawin Hotel olmalı. Oldukça yeni ve temiz bir otel, tavsiye ederim. Internetten rezervasyon yaptırbilirsiniz. 2 kişilik oda fiyatı 2.000 Baht yani 60$ . Bangkok’a gitmeden önce konakayacağınız yerin adresini Tay alfabesinde mutlaka isteyin ve bu adresi havalimanında taksiciye verin. Yoksa sizi bambaşka adreslere götürebilirler. Havalimanı Dawin otel arası 450-500 baht civarı ücret alıyorlar . 1 kuruş fazla vermeyin ve unutmayın ki Bangkok’ta hemen her şey pazarlığa tabidir.

Ulaşım: Şehir içinde tuk tuk denilen motosikletleri kullanabilirsiniz. Ancak yine dikkat etmeniz gereken konu binmeden önce fiyat üzerinde mutlaka pazarlık yapın. Dawin Otel’den, Siam center gibi gideceğiniz olası yerlere ödeyeceğiniz ücet ortalama 100 Bahttan fazla olmamalı. Tuktukçularla ilgili dikkat edilmesi gereken bir nokta sizi alıp gideceğiniz yere değil , daha önceden anlaştığı ve alışverişinizen komisyon alacağı bazı dükkanlara götürmeye çalışabilir bu da size çok zaman kaybettirir. Tavsiyem kaldığınız otelden derhal şehrin haritasını edinin , oldukça karmaşık olan şehri bu şekilde daha iyi anlaybillirsiniz.







Metro -Skytrain: Bangkok’ta muhteşem iyi işleyen bir metro sistemi var , eğer güzergahınız üzerindeyse mutlaka kullanmanızı öneririm. BTS Skytrain ‘de yerin üstünden ilerleyen bir çeşit metro. Bu iki ulaşım aracı Bangkok gibi trafiğin kilit olduğu bir şehirde size saatler kazandırabilir.

Görülecek yerler:
Turunuza en büyük tapınakların olduğu Rattanakosin denilen bölgeden başlayın.Bangkok’ta görülmesi gereken yerlerin başında Wat Phra Kaew ve Büyük Saray Kompleksi gelir.Buraya gitmişken çok yakınındaki Wat Arun (Temple of the Dawn), Wat Po ‘yu da görün. Buraları ziyaret etmek için en az bir kaç saatinizi ayırmanızı öneririm. Üzerinizde düzgün giysiler olmasına dikkat edin. Kolsuz tişört, şort ve terlikle girmek kesinlikle yasak. Kapıdaki muhafızlar girişte titizlikle kıyafetinize bakıyor.

Özellikle bu bölgeye Metro ve Skytrain’i kullanarak ulaşmanız size zaman kazandırır. Dönüşte alternatif olarak Chao Phraya ırmağında yol alan tekneleri kullanabilirsiniz.Tekneden bir zamanlar pek çok ünlünün uğrak yeri olan Oriental Hotel birçok klise ve elçiliği de nehirden görme şansınız olur.






Bu bölgede çin mahallesi ve Khao San caddesinin de görülmeye değer olduğunu duydum ancak, buraları gezerken aldığım 5 kiloluk ahşaptan oyma Buda portrsini taşımak belimi büktüğü için gidip göremedim. Ancak görmeye değer olduğunu söylüyorlar.


Siyam Meydanı: Oldukça büyük alışveriş merkezlerinin restoran ve kafelerin olduğu bölgede vakit geçirmenizi öneririm. Buradaki devasa Central Wold alışveriş merkezi hoşunuza gidecektir. 7 ve 8inci katlarda uzakdoğu mutfağının zengin çeşitlerini tadabilirsiniz. Ben 7. kattaki SF World sinemalarının yanındaki Kum Poon restoranı çok sevdim. Eğer Thai mutfağını seviyorsanız bu restoranı denemelisiniz. Özellikle Tom Yum çorbası aklınızı başınızdan alabilir.

Sukhumwit Caddesi: Burası eğlence ve yerleşimin olduğu ve şehrin kalbinin attığı yerdir. Soi denen ve Sukhumwit’e çıkan yan yolların tamamı numaralandırılmıştır. Bu bölgede adres aryorsanız elinizde numaradan oluşmuş bir adres olacaktır.Buradaki Nana Entertainment Center seks klupleri ve gogo barlarıyla ünlüdür. 3 Katlı olan bu bölgede akşam vakti içkinizi alıp sadece çevreye bakınmak bile sizi eğlendirecektir. Çevrede tam bir karmaşanın olduğu mekanda yolun ortasında yemek kızartan satıcılar, müşteri bekleyen fahişeler, dönmeler sokağın günlük görüntüleridir. Buranın daha doğusunda yine seks klupleriyle ünlü ve oldukça turistik olan pat pong bulunur.

Ne içilir: Ben bira seven birisi olamamama rağmen ‘Singha’ isimli biralarını çok şiddetle tavsiye ediyorum.












Bangkok’a kadar gitmişken 4,5 saat daha uçayım Endonezyanın en ünlü adası Bali’yi de keşfedeyim diyenlere Bali Kullanım KlavuzuJ

Nasıl gidilir: Endonezya TC vatandaşlarından(mavi Pasaport) vize talep ediyor ve konsolosluğu Ankara’da. Ancak bulunduğunuz şehirdeki bir turizm acentesi sizin adınıza ücret karşılığı vize işlemlerini halledebilir.
Bali’ye Uzakdoğunun belli başlı bütün şehirlerinden uçak seferi var. Ancak benim tavsiyem Air Asia’dır. Fiyatları diğer havayollarına göre çok daha uygun. Bangkok’tan Bali’ye gidiş dönüş Singapur Havayolları 350€ isterken AirAsia ile 120$’a uçtum. Fiyat farkı bu kadar büyük olunca insanın aklına ister istemez yolun bir kısmını kayıkla mı katedeceğiniz sorusu geliyor ancak AirAsia modern uçakları ve rötarsız kalkışlarıyla kesinlikle tercih edilmesi gereken havayolu şirketi . Dünyanın en iyi düşük ücretli havayolu seçilmiş. Ancak uçakta su bile paralı. Internetten bilet işlemlerini sorunsuzca halledebiliyorsunuz. Ben tüm işlemlerimi henüz Türkiyedeyken internetten hallettim ve hiç bir sorunla karşılaşmadım.

Bangkok Suvarnabhumi havalimanından Airasia ile Bali Eyaletinin başkenti Denpasar’a olan yolculuğumuz başlıyor. Bu arada Suvarnabhumi havalimanı sinir bozucu derecede büyük. İçeride ne ararsanız var. Yol 4,5 saat kadar sürecek ve bu arada güney yarım küreye geçmiş olacağız. Türkiye ile aramızdaki saat farkı da 4’ten 5 ‘e çıkmış olacak. Avustralya bir taş atımı uzağımızda.

Mis gibi bir hava var Bali’de . Ekvatora çok yakn olduğumuz için gece gündüz arası sıcaklık pek değişmiyor. Üzerinize bir tişört geçirip üşümeden terlemeden gününüzü –gecenizi geçirebiliyorsunuz. Sürekli esen rüzgar sizi ferahlatıyor. 1980’lerin Atatürk Havalimanına benziyor havaalanları.
Endonezya’ nın para birimi Rupiyah: Banknotlarda bol miktarda “0” mevcut. Ancak hesap yapmak çok kolay 10.000 Rupiyah = 1 $. Yani 4 sıfır atınca fiyat dolara eşitleniyor. Havaalanı çıkışında taksiler sizi karşılıyor. Burada da Bangkok gibi çok sıkı pazarlık söz konusu. Otellerin çoğunlukla bulunduğu yer adanın güneyindeki Nusa Dua bölgesi. Burası büyükçe bir parkın otel zincirleri tarafından kapatılarak oluşturulmuş gerçek Bali’den biraz izole ve turistik bir bölge. Hilton ve Hyatt otelleri de bu bölgede bulunuyor. Grand Hyatt otelini konaklama için tavsiye ederim. Internet üzerinden de rezervazyon yaptırabiliyorsunuz. Otele kabulunüzle boynunuza çiçek asıp meyve suyu ikram ediyorlar. Gerçekten hoş bir ambians.
Hyatt otelindeki karşılama


Adada 2 Hyatt oteli var. Ve ikincisi Bali Hyattt Sanur diye geçiyor. Sanur’u pek tavsiye etmem. Otel güzel ancak bu kasabada görmeye değer fazla bir şey yok. 2 Hyatt oteli arasında ücretsiz shuttler var ve Hyatt müşterileri her 2 otelden de faydalanabiliyor.


Nusa Dua’ da Grand Hyatt otelinin karşısındaki büyük bir alanda dükkan -lokanta kompleksi yapmışlar. Bali Collection isimli bu yerde bildiğimiz tüm ünlü markalar, her türlü hediyelik eşya ve dünya mutfakları mevcut, ferah bir yer; ancak fiyatlar turistik. Bu bölgede okyanus ve kumsal oldukça güzel ancak Bali adası gezip görmek isteyenlere bundan çok daha fazlasını vermeye hazır.

Hyatt Sanur Otelinin havuzu...


Bali’de Kalınacak Bölgeler: Nusa Dua , Kuta ve Seminyak

Kuta: Burası bana eski Bodrum’u hatırlattı. Gece hayatı gerçekten muhteşem. Tekrar gitsem bu bölgede kalırım. Barlarda eğlence sabaha kadar devam ediyor, genellikle Avustralyalı ve Avrupalı gençler barları doldurmuş durumda ve sabaha kadar eğleniyorlar. Barlarda aynı zamanda geceyi sizinle birlikte geçirmeye hevesli Endonezyalı bayanlar var. Elbette belli bir ücret karşılığı. Burada Hard Rock Hoteli tavsiye ederim.


Seminyak: Kuta kadar olmasa da gece hayatı oldukça hareketli . Sıra sıra barlar var. Bir gece keyif alarak eğlendiğim barın adı Obsession’dı. Burada da otelde çalışan PR assistant denen kızlar var. Eğer yanlızsanız gelip ara sıra sizinle sohbet ediyorlar böylece sıkılmıyorsunuz. Modern bir konsimasyon denebilir. Ancak bu güzel ve gülümseyen bayanlara içki ısmarlama ya da para verme söz konusu değil. Sohbeti daha ileri aşamalara götürmek de. Obsession ve Santa Fe yan yana ve eğlenceli vakit geçirilebilecek 2 bar. Yine bu sırada olan Mixtures diye bir bar var. Gece geç vakit biraz da çakırkeyf yürürken barın önündeki erkekten kadına dönmüş ve müşteri bekleyen kalabalığı,onları pazarlayan iş adamlarını!!! ve İçerideki hınca hınç kalabalığı görünce girip bir göz atmaya karar verdim.Sonrasında Bardan kendimi nasıl dışarı attığım ve dışarıda geçirdiğim gülme krizi başka bir yazının konusu olur. Böylece ilk gay bar tecrübemi de edinmiş oldum. Asyalı gaylarin bana olan ilgisi görülmeye değerdi doğrusuJ Seminyak’ta 2 barın çok ünlü olduğunu ve gece hayatının bu barlarda müthiş olduğunu duydum. İsimleri ‘Double Six’ ve ‘Que de Ta’ Benim gitme fırsatım olmadı giden ya da bilen varsa anlatsın. Ya da ben ikinci Bali seyahatimde keşfedip size anlatırım. J Seminyak’ta kalmak isteyenlere önerim Breezes ve Anantara otelleridir. Made’s Warung restoranında Bali ve Endonezya mutfağının seçkin örneklerini tadabilirsiniz.











Jimbaran:
Burası havaalanına oldukça yakın. Bodrum Gümüşlük’teki balık restoranlarını hatırlattı bana. Bali’de müthiş bir gel-git eskilerin deyimiyle med-cezir gözlemliyorsunuz. Boynunuzu geçen sular 5 saat sonra bileklerinize geliyor. Jimbaran’da gece suların çekilmesiyle restoranlar sıra sıra masaları kumsala diziyorlar. Okyanusa sıfır manzarada , esen hafif rüzgar sizi serinletirken kendinize müthiş bir ziyafet çekebilirsiniz. Kusana kadar Istakoz, jumbo karides, ahtapot yiyebilirsiniz. Adam başı ödeyeceğiniz ücret ortalama 20$civarında olmalı. Burada da yemeğinizi ısmarlamadan önce sıkı bir pazarlık söz konusu. Pirinçten yapılan Arak isimli rakıları var. Ülkeden çıkartılması yasak. Yeme-içme konusunda son derece açık görüşlü ve herşeyi yiyip içebilen birisi olmama rağmen bu rakıdan hiç tad almadım. Sek ve sıcak içiyorlar. İçine buz koydum olmadı. Tekila gibi tuz ve limonla içmeyi denedim gene bir şeye benzetemedim. Tabi bu denemelerimi gören garson son derece şaşırdı ve komik buldu. Bununla birlikte içine arak konulan kokteyller yapıyorlar. O zaman daha içilebilir oluyor. Benim Bali’de tavsiye edeceğim içecek gene bir bira olacak. ‘Bin Tang’ Hastasıyım...
Bantang ve Ben... ( Fotoğraf Jimbaran’da çekilmedi)

Adada bulunduğunuz süre içersisinde en az bir gününüzü adanın kuzeyine ayırmanızı öneririm. Günlük kiralayacağınız şöförlü bir araç size bu ada turunu yaptıracak ve ortalama vereceğiniz ücret 30$ civarı olacaktır. Tur ortalama 10 saat sürüyor. Genellikle kiraladıkları çok yeni Toyota Avanza kullanıyorlar. Önce niçin bu arabanın aynı model ve renginden yüzlerce gördüğüme anlam verememiştim sonra şöförlerin bu araçları kiraladığını öğrendim. Bizi gezdiren şöför son derece iyi ingilizce bilen, efendi birisiydi. Tavsiye ederim. Eric: 081338782236. Evli olduğu halde kırıştırdığı Avusturalyalı sevgilisini size büyük bir iştahla anlatacaktırJ

Eric ve 12 saatliğine kiraladığımız araç...


Adada tahta ve taş heykel oymacılığı son derece gelişmiş. Günlük yapacağınız turda fazla turistik olmayan bölgelerde çok uygun fiyata zevkinize uygun birşeyler bulacaksınız. Ben, her biri ortalama 50 cm uzunluğunda 6 adet duvara asılan tahta maskeyi 30$’a aldım.

Tahta Oymacılığının güzide bir örneğiJ
Taş oymacılığının örnekleri, istediğiniz ülkeye kargo da yapıyorlar...

Günlük yapacağınız turda Batubulan köyünde taş oymacılığını, tahta oymacılığının yapıldığı Mas-Wood Carving center’ı, göl kenarındaki tapınağı , Bulan gölünü , şelaleyi göreceksiniz. Sangey Maymun ormanı yakınından geçerken , maymunlar yol kenarında dizilip sizden fıstık ve muz bekleyecek. Ancak yanınıza anorak türü bir şey almayı unutmayın adanın içlerine doğru ilerledikçe rakım artıyor ve hava serinliyor
İyi tatiller...
Tolga Kırkoyun
28 Haziran 2009

3 Nisan 2002 Çarşamba

Grand Canyon Grand Kamyon

Grand Canyon, Grand Kamyon

Birinci Bolum:
Inanmak muzaffer olmaktir.
Kant

Okulun kapanip bahar tatilinin baslamasina kisa bir sure kalmisti. Onumuzde, bir hafta gibi yuce bir tatil vardi ve kesinlikle degerlendirilmeliydi. Tatilin baslamasindan cok once, icimdeki hormonlar ateslenip bir yerlere gitme , farkli birseyler tatma konusunda beni hareketlendrirmeye baslamisti bile. Onceden bir kamuoyu olusturup arkadaslarimi tatile gitmeye gudulemek yapilmasi gereken hareketlerin basinda geliyordu. Uzun suredir Arizona Eyaletindeki Grand Canyon’a gitmeyi istiyordum. Fakat oyle zart deyince Grand Canyon’a gidilinemiyor cunku ortalma 800 mil ve karayoluyla 8 saatlik bir sure demek guzide evimizden vahsi bati Grand Canyon. Hemen altyapi calismalarini hizlandirdim ve sevgili arkadaslarimi benimle beraber tatile goturmek icin ikna turlarina basladim. Fakat, hicbirsey zannettigim kadar kolay olmuyordu.

-Ne isimiz varmis abicim Grand Kamyon’da!!! Allahin dagini tasini gormek icin 8 saat yol gidilir miymis. Dag tas gormeyi cok istiyorsam Turkiye’de Anadolu’nun dagini tasini gormeliymisim. Hatta, 5 sene Ankara’da yasadigimdan Ankaranin tasina bak gozlerimin yasina bak demeliymisim. Daha da hatta, oralar vahsi bati oldugundan bizler California gibi sahsiyetli ve zengin bir eyaletin vatandaslari olarak o az gelismis , koylu eyalete gitmemiz yakisik almazmis. Arizona denen osuruk eyalette, muhtemelen bar ve gece klubu icat edilmediginden, ve okyanus kokan California’li kizlari bulamiyacagimizdan bu gezi abesle istigal edermis. Illa col , kaya, dag tas derdindeysem Las Vegas’a gitmeliymisiz, hem orasi da colun ortasindaymis ve de 3.5 saat mesafedeymis. Ayrica Las Vegas’ta colun, topragin disinda kumarhaneler, gece klupleri, striptiz barlar da varmis.
Kanyon’dan asagi bakilinca insanin nefesinin kesen, mecazi degil gercek anlamda basini donduren bir manzara oldugunu, insanin derinlik ve mesafe kavramini yitirdigini soylemem ise yaramadi. 2.8 milyar yillik kayalarin uzerine gunesin dogusunun ve batisinin mutlaka gorulmesi gerektigi, kayalara gusenin vurmasiyla gokkusaginin tum renklerine bezenmesini nefesimizi tutarak izleyecegimizi belirtmem de kimsenin ilgisini cekmedi. Bar ve gece klubu sever arkadaslarim nuh diyor peygamber demiyor, halbuki Nuh peygamberdir.
Tamam ulan gelmezseniz gelmeyin. Ben de Grand Canyon’a tek basima gitmem, pasalar gibi evimde oturur ya da cok felsefe, hic turkce bilen sevgilimle gunluk kucuk gezilere cikarim. Siz de ne haliniz varsa gorursunuz diyerek konuyu bagladim.

Kanyon gezisini ileri bir tarihe atmis olmamin bilinciyle bir gece oldukca gec saatte sevdigim yazar Amin Maalouf’un kitabini okumak suretiyle Misir collerinde at kosturdugum, deve dehledigim dakikalarda telefonum caldi. Hangi kendini bilmez bu saatte beni Misir collerinin kavurucu sicagindan alip Amerikanin Kaliforniasina isinlayan?
- Aloo, alooo... Telefonun karsisindaki sahis cok neseli ve cok detone bir sekilde Erol Evgin’den “Ah Bu Hayat Cekilmez” sarkisini soyluyor. Ben de kendimi ritme kaptirip ondan daha berbat ve acikli bir sesle sarkiya katiliyorum. Telefonun karsisinda artik arkadaslik seviyesini coktan asip kardeslik mertebesine ulasmis sevgili adasim Tolgacan, San Francisco yakinlarindan ariyor. Gecenin ikisinde telefona cevap verip dakikalarca bagira cagira sarki soylenmesi gibi abukluklara coktan alismis olan felsefebilir sevgilim, bir an kafasini okudugu kitaptan kaldirip , kisik gozleriyle bana bakiyor ve siz Turkleri asla anlayamayacagim diyor gulumseyerek. Tabi ki anlaymazsin sirinim, ben 25 senedir ugrasiyorum , degil Turkleri henuz kendimi anlayabilmis degilim.
Tolgacan arkadasimin gercek adi degil elbette. Sapina kadar Tolga olan adini, inanilmaz cirkeflikler ve kulisler yaparak Turk camiasinda Tolgacan , Turkler disinda Tolgajohn olarak kabul ettirtmeyi basardim. Ikimiz de California State Universitesine birer hafta arayla geldik. Su ana kadar hic Tolga adini duymayan insanlar bir anda iki Tolga ile tanisinca beyinleri bulandi. Okuldaki MBA ofisi butun belgelerimizi birbirine karistirdi. Uluslararasi ogrenciler ofisinden bir kisi, isin icinden cikamayarak intihara tesebbus etti. Isimlerimizin ayni olmasi yetmezmis gibi bir de ayni odada kalip ayni telefon numarasina sahip olunca sadece baskalarinin degil bizim de kafalarimiz karisti, kimlik bunalimina dustuk. Turk arkadaslarimiz Ataturk’un hikayesinden oykunerek cok matematik bilir arkadasima Tolga Kemal demeye basladilar. Turk olmayanlar Ataturk’un Mustafa Kemal olma hikayesine vakif olmadiklari icin baska isimler uydurdular.Bir sure sonra farkettik ki herkes bize kafasina gore bir isim buluyor. Telaffuzunu bile beceremedigim Japonca, Cince isimlerim oldu bir zaman. Bir sure sonra duruma el koymak kacinilmaz oldu.

Bir sabah, Tolga’ya dedim ki; bana ne arkadasim, bu okula ben senden tam bir hafta once geldim. Cayda dem MBA’de kidem. Ben adimi degistirmem, zaten benden tam 3 gun sonra dogmussun, yas olarak da kucuksun, ben adimin sonuna virgul bile ekletmem, sen ne bok yersen ye...

Benden cok daha aklibasinda ve salim kafali aziz dostum Tolga soyadinin basindaki Can hecesini cut, copy paste yontemiyle isminin sonuna yapistirinca ortalik yatisti. Ben de adimi hic bozulmadan olanca bekaretiyle korumamin gururuyla iki ay kadar gogsumu kabartarak gezdim. Iki ay sonra inanilmaz bir sekilde ve sadece beni kudurtmak icin okula Tolga kod ismiyle iki CIA ajaninin daha gelmesi ve benim MBA ofisini basarak bu okula bir daha Tolga isminde hic kimse alinmayacak, yoksa yakarim kendimi demem ayri bir hikaye konusudur.

Tolgacan’in sesi telefonda cok neseli geliyor. Uc tane Rus arkadasini kafalayip bizimle Grand Canyon’a gelmeye ikna ettigini, arkadaslarinin cok eglenceli tipler olup hepsinin de bayan oldugunu bir nefeste soyleyiveriyor. Birkac gune kadar herseyi organize edip arabayla ta San Francisco’dan gelip beni alacaklarmis oradan da ver elini Grand Canyon. Ulan Tolgacan yine yaptin guzelligini, Erol Evgin hakli, bu hayat sensiz gercekten cekilmez. Yasasin sonunda istedigim tatile gidebilecegim.

Uzun zamandir hayallerimi susleyen Kanyon’a Tolgacan ve 3 Rus kizla gidecegim arkadaslarim tarafindan carcabuk duyuldu ve nedense bu geziye talep bir anda artti.
- Bu hatunlar sizin bildiginiz Aksaray ve Taksim cevresinde Natasa kod ismiyle gezinen hanimlardan degil. Hepimiz gibi buraya okumaya gelen ogrenciler, sizin zannettiginiz senaryolarin hicbirisi olmaz. Bos bir hayal ugruna col yollarinda kendinizi harap etmeyin demem hic bir ise yaramadi.

Olur mu abileriymisim. Ne alakasi varmis. Grand Kanyon, mutlaka gorulmesi gereken bir tabiat harikasiymis ve orayi gormeden Amerika’dan giderlerse kendilerini asla affetmezlermis. Hep Grand Canyon’u gorecekleri gunun hayaliyle yasamislarmis. Dolayisiyla geziye mutlaka gelmeleri gerekliymis. Bu ve bunun fotokopisi, icinde doga, gunes, kanyon, sanat, estetik gibi pekcok kelimenin gectigi binlerce palavra sey soylediler. Ayrica bu kadar ac gozlu olmamaliymisim, uc hatunla tek basima gures tutmam hic saglikli ve adil degilmis. Paylasmayi bilmeliymisim. Ulan bu umduklarinizin hicbirisi gerceklesmiyecek ama gelin bakalim. Hem birlikte daha cok guler egleniriz, hem de Amerika’da ilk defa gece klubu, kumarhane, striptiz klup disinda bikac yer gormus olursunuz.

Ikinci Bolum:
Hayat hareket, hareketsizlik olumdur.
Lewis Morris


Sabahin saat 4 unde kirilircasina caliniyor kapim. Ziplayarak uyaniyorum yatagimdan. Niyahet Tolgacan ve Rus arkadaslari gelmis olmalilar. Kapiyi aciyorum Tolgacan’la sarilisip, opusuyoruz. Bu opusme koklasma sahnelerine Ameriklilarin icinde cok dikkat etmek lazim. Birkac gundur gorusmediginiz bir erkek dostunuzla el sikisip opustugunuz anda ibne kategorisine alinabilirsiniz. Bu ulke de boyle bir gerizekalilik var, birisini optun ibnesin, boynuna sarildin lezbiyensin. Insanlar rahat rahat topluluk icinde birbirlerine istedikleri gibi davranamiyorlar. Kicimin kenari, ozgur Amerika. Ama Ruslarin arasinda rahatiz, onlar bu tur saplantilardan uzaktir. Tolgacan’la sarilma, sevisme faslimiz bitince sirasiyla deniz gozlu, kizil sacli Marina, gotten bacak Oksana ve sirinler sirini Irina ile tanisiyoruz. Insanlar ilk tanisinca arada onceleri sogukluk olur, hatta Amerikalilar bu soguklugu giderildigi zaman zarfina “Ice Breaking” derler. Hic bu tur amerikan icadi islere bulasmadan saniyesinde kaynasiyoruz kizlarla. Sanki kirk yillik arkadasmis gibi konusacak pekcok konu bularak, gulerek, eglenerek geciriyoruz ilk tanistigimiz dakikalari. Yol uzun fazla gevezelik etmeden yola koyulmak lazim. Tam bir doga dostu olan ve Grand Canyon’u gormek icin cildiran!!! Sevgili Firat ve Erhan’i da evlerinden alarak basliyor yolculugumuz. Biz erkekler, daha once kiraladigimiz ve benim ilk defa sevdigim bir Amerikan arabasi olan Chrysler Sebring marka oldukca buyuk ve konforlu arabamiza yerlesiyoruz. Kizlar San Francisco’dan kiraladiklari kendi arabalarina biniyorlar. Ben yol boyunca araba kullanacagim icin mutluyum. Cunku bir cocuk gibi mizmizlanarak arabayi kullanmak ve kimselere vermemek istiyorum. Korkunc canim sikilir uzun yolculuklarda eger araba kullanmazsam. Ya teybi kurcalar ya da havalandirma dugmeleriyle , bozuluncaya kadar oynarim. Mutlaka araba kullanarak kendimi oyalamam lazim yoksa tum yolculugu kendime ve diger yolculara cehennem ederim. Sansima benden baska araba kullanmak isteyen de yok aramizda. 8 saatlik yolculuk boyunca uyuyup , zinde bir sekilde Grand Canyon’a ulasmak istiyorlar ve araba kullanmaya hevesli bir enayi bulduklari icin mutlular.
Hava aydinlanmaya baslarken California otoyolunda basliyor yolculugumuz ve dakikasinda otomobildeki herkes korkunc gurultuler cikartarak uyumaya basliyor. Muzigin sesini birazcik daha aciyorum. Iniltiler ve horultular daha az geliyor kulagima. Birkac saat icinde bizi dosdogru Grand Canyon’a goturecek I 40 otoyolunda buluyorum kendimi. Colun ortasinda dingin bir irmak gibi akip giden otoyoldayiz. Gunes coktan dogdu, otoyolun disinda korkunc issizlik, kizil kayalar, dev kaktuslerle sevisiyor. Burada zaman durmus, her an atli kovboylar gecebilir yanimizdan, John Wayne ve Clint Eastwood atlarini mahmuzlayarak bize selam verebilirler. Iki otomobil arka arkaya yol aliyoruz. Onumdeki arabayi kullanan Irina oldukca sikilmis gorunuyor, zira o otomobilde de herkes uyuyor. Uyuyanlarin korkunc sesler cikartip cikartmadigi bilinmiyor. Anlasildi, yol boyunca biraz sebeklik yapmak lazim yoksa bu col yolculugu cekilmez bir hal alacak. Arabayla Irina’nin yan seridine gecip kornaya basiyorum, Irina yoldan bezmis bir sekilde bana bakiyor. Belki biraz bezginligini atabilirim umidiyle nanik yapiyorum. 3 yasindaki bir cocuk safligiyla bu yaptigim salakca harekete inanilmaz cok guluyor ve bana dil cikartiyor. Bundan aldigim cesaretle, bas parmagimi , isaret ve orta parmagimin arasina alarak turkce al babayi diyorum. Bu hareketimin ne anlama geldigini once anlamiyor, bu hareketin Amerika ve diger ulkelerdeki karsiliklarini yapinca sip diye anliyor ve cok egleniyor. Irina benden daha az terbiyesiz degil. Bu turkce al babayi hareketini hemencecik ogrenip bana yapmaya basliyor. Hayret dogrusu , ben bu hareketi japonlara ogretmek icin uc ayimi harcadim, oysa bu kiz oyle mi ya. Colun ortasinda 80 mil hizla giderken 3 saniyede ogreniyor bu anlamli isareti, ve cok daha terciyesizlerini bana ogretmeye basliyor. California collerinden Arizona sinirina dogru hizla buna benzer ve benzemez terbiyesiz hareketler yaparak yol aliyoruz.Colun ortasinda saatlerce ilerlememize ragmen tek bir canliya ve benzin istasyonuna rastlamadik ve maalesef kullandigim 2700 litrelik sessiz motora sahip alet benzine susadigini onumdeki gostergeler vasitasiyla bana iletiyor. Arizona sinirindan gectikten hemen sonra bir benzin istasyonu cikisi gorunuyor ileride, yasasin medeniyete tekrar kavusuyoruz. Kisa bir benzin ve cis molasi, caylar sirketten. Arizona’da oldugumuz tuvaletlerden belli. California’da her tuvalette gormeye alistigimiz klozetlerin ustune poponuzu koymadan once serdiginiz eriyen kagitlardan burada yok. El kurulamak icin kullanilan bembeyaz muhtemelen selpak marka olmayan el kagitlari da yok. California’nin kumsallarinda buyumus ve yasadigi bolgeden hic cikmamis Amerikali gencler belki buraya gelseler cok sasirip dudak bukerler fakat ben California’da dogup buyumeyen delikanli bir Turk genci olarak bu durumu hic yadirgamiyorum. Memleketimin muhtelif karayollarinda degil tuvalet kagitsiz, musluksuz, hatta kapisiz tuvaletlere isemis biri olarak halimden gayet mutluyum.

Otomobilin diger sesli uykucu uyeleri de uyanip birseyler yemek icin hareketleniyorlar. Yolumuz uzun, fazla oyalanmamaliyiz, iki arabadan olusan konvoyumuz haremlik ve selamlik olarak iki ayri kutupta yol aliyor. Haremlik bolumunde Irina direksiyonu Oksana’ya devrederek yan koltuga geciyor. Oysa selamlik bolumunde ben, gozlerinin hastasiyim, bu yollarin ustasiyim diyerek direksiyonu kimseye kaptirmiyorum. Kimse de araba kullanmaya cok hevesli degil zaten. Coldeki yolculugumuz tekrar basliyor fakat direksiyona yeni gecen Oksana, Irina kadar terbiyesiz degil. Benim tum soyrtariliklarim bosa cikiyor hicbir atraksiyona yanasmiyor gotten bacak Oksana. Birkac dakika icerisinde atraksiyonlarin kralini yapacagindan haberi yok elbette. Ortalama seksen mille ilerlerken , Oksana denyolugun en ust mertebesine ulasip , buyuk bir marifet gostererek otoyolun ortasinda parcalanmis bir tekerlek artiginin uzerinden hizla gecmeyi basariyor. Uzerinden gecilen yarilmis tekerlek artigi, bir anda suratle yerden havalanap kan kirmizi guzelim arabamizin sag aynasina carpip kirmayi uygun buluyor. Bununla da kalmayip sag on ve arka kapiya da kucuk capta hasar veriyor. Hassiktir... Ulan gotten bacak Oksana zaten limon eksisi suratin yetmezmis gibi bir de yaptigin hiyarliga bak. Arabalari emniyet seridine cekip hasar durumuna bakiyoruz. Olan oldu, yapacak birsey yok, daha tatilimize baslamadik bile , keyifleri kacirmak anlamsiz. Bosverin deyip kizlari yatistirmaya calissak da fazla basarili olamiyoruz. Rusyada gunesi az gormus bembeyaz suratlari daha da beyazlasiyor. Arabalar sigortali nasil olsa, gittigimiz yerde evliya yuzlu bir polis memuru bulur rapor tuttururuz, sigorta herseyi halleder dememiz suratlarini daha da asiyor. Komunist Rusya donemini de gormus olan arkadaslarimizin orak ve cekic desenli beyinleri polis, rapor kelimelerini duyunca biraz korkuya kapiliyor. Bu sigorta isini pek cakozlayabilmis degiller. Komunist Rusya doneminde herseyi devlet oderdi, hersey devletindi, sigorta gibi amerikan icadi kapitalist seytani kurumlar yoktu. Sanirim bu sebepten oturu isin icine polis, rapor gibi kelimeler girince rahatsiz oluyor Ruslar.

Ben kararliyim, bu tatili cok uzun zamandir hayal ediyorum, hickimse mutlu tatilimin icine sicamaz, ikinci bir emre kadar herkes gulecek eglenecek, gulmeyi beceremeyenler siritmakla yetinecek iste o kadar...

Yolculugumuzun yarisini tamamladik, gunes iyice etkisini gostermeye basladi, fonda vahsi bati ve col manzarasi degismis degil. Henuz hicbir kizilderili saldirisina ugramadigimiz icin mutluyuz. Bolucu Tolgacan mutlu yolculugumuzun icine nifak tohumlari serperek diz ustu bilgisayarini cikartiyor ve cok anlamsizca sayin yolcularimiza DVD den film gosterimine basliyor. Gosterimdeki film “Enemy at the Gates”. Sapik Hitler ikinci dunya savasinda Rusyanin Stalingrad’ina dayanmis, muthis etkileyici ve guzel islenmis bir film. Otomobildeki herkes olum sessizligine burunup filmin keyfini cikartiyor.Etrafta alaska frigo ve patlamis misir satan tipler gorunmuyor. Araba kullandigim icin benim filme bakmam yasak. Ahlaksizlik ulan bu. Soforlukten istifa etmekle tehdit ediyorum herkesi. Icinde, adaletsizlik , kisi insan haklari ve ozgurlukleri cumleleri iceren buyuk nutuklar atiyorum, kimse iplemiyor. Bir medeniyete varalim ben sizi Insan Haklari Mahkemesine sikayet etmezsem. Tam birbucuk saat sonra filmin tek ve en heyecanli sevisme sahnesinde, hic bitmemesi gereken film, dizustu bilgisayarin sarjinin bitmesiyle zort diye kapaniyor. Herkes bombok oluyor, ben keyif kahkahalari atiyorum gevrek gevrek. Eminim beni oldurmeyi dusunuyorlar ama bu kadar uzun ve sikici yolda araba kullanmaya hevesli baska bir enayi bulamayacaklarindan yasamama izin veriyorlar. Sanirim yolculugumuzun sonunda beni kanyondan asagi yuvarlayarak intikamlarini alacaklar.

Ucuncu Bolum:
Hicbirsey hayat kadar sasirtici olamaz. Yazi haric.
Ibn- Zerhani

Sekiz saatlik yolculugumuzun sonunda Grand Canyon’a 64 Dogu otoyolunun sonundaki guney kapisindan 20 dolar odeyip kasiliginda Grand Canyon Rehberi denen zirva bir dergi parcasi edinerek ve sayin yetkililere cok tesekkur ederek tesrif ediyoruz. Milli park haline getirilmis kilometrelerce uzanan devasa bir bolge burasi. Ankaranin Kugulu Parkina hic mi hic benzemiyor. Desert View Drive denen bolgeye otomobilimizi parkedip basliyoruz yurumeye. Kapida edindigimiz dergide belirtildigine gore, Kanyonun icinde beles dolanan otobus seferleri var. Bu otobusler gunesin dogusundan bir saat once baslayip, gunesin batisindan bir saat sonrasina kadar hizmet veriyormus. Yesil mavi ve kirmizi diye uc bolgeye ayrilmis kanyon.Yesil Rotanin adi “Kaibab Trail Route”. Kanyonun Dogu tarafindaki guzel manzarali yerlerde duruyor otobusler. Mavi Bolgenin adi “Village Route” kanyonun orta kisminindaki yerleri gezdiriyor otobusler. Son olarak kirmizi bolum “ Hermits Rest Route” kanyonun bati bolumundeki en kral manzaralara sizi goturmekle yukumlu otobusler emrinize amade. Renklerden renk, otobuslerden otobus begenip tum bolgeleri bedavaya gezebilirsiniz. Istediginiz manzarada otobusten inip , dilediginiz kadar manzaraya bakmaniz caniniz sikilinca da her onbes dakikada bir gelen otobuse binip bir sonraki duraga gitmeniz mumkun. Bu bilgilerin hicbirisini kicimdan uydurmuyorum, inanmayanlar “Grand Canyon The Guide” South Rim: March 1- May 18,2002 sayfa 8 ve 9’a bakabilirler. Bence super bir hizmet, Amerikalilarin plastik beyni boyle hizmet vermeye kesinlikle yetmez, kesin Anglasakson bir Ingilizden danismanlik hizmeti almislardir.

Yesil bolgeden gezimize baslamaya karar veriyoruz. “Yaki Point” ilk duragimiz. Gorur gormez dumur oluyor herkes. Etkileyici olacagini biliyordum ama bu kadarini da ummuyordum dogrusu. Milyonlarca yil once Colorado Irmagi kumtasi ve lavli kayalar arasindan akarak bu nefes kesen manzarayi olusturmus. Kanyondan asagi bakinca mesafe ve derinlik kavraminiz birdenbire yok oluyor. Rengarenk kayalar arasinda sanki ayaginizi bastiginiz toprak altinizdan kayiyor. Yesil ve mavi bolgelerdeki hemen her durakta inip gonlumuzun estigince manzaranin tadini cikartip sonra baska bir otobuse binerek bir sonraki duraga gidiyoruz. Elimizdeki rehber dergiye gore olay gunesin dogusu ve batisinda gizliymis. Gunesin kizilliginda kayalarin aldigi renk kesinlikle kacirilmamasi gereken bir manzaraymis. Rehber derginin 12. sayfrasinda gunu gunune gunesin dogus ve batis saatleri yer aliyor ve en guzel manzaranin nerelerden yakalanabilecegine dair bilgiler veriyor. Gunesin batisina daha birkac saat var, ve hepimiz cok yorgunuz. Birseyler yeme fikri kimden cikiyor bilemiyorum ama korkunc tezahuratlar ve alkislar icinde oy birligiyle kabul ediliyor. Kanyonun icinde “Market Plaza’ denilen yere siginiyoruz. Herkesin gozunde yorgunluk okunuyor, halsizlikten yemekler bile zor yeniliyor. Oturdugumuz koltuklara yigilip kaliyoruz ta ki gunesin batisina 25 dakika kalincaya kadar. Bu kadar yol geldik, gunesin batisini gorelim bari hadi nazik popolorinizi kaldirin bayanlar baylar. Yemek yedigimiz lokantadan ciktigimizda hava alacakaranlik. Toplulukta gunes batmis galiba turunden koku disarda bolucu faaliyet fikirler duyuyorum. Bu gunes batabilemez, elimdeki kutsal rehbere gore gunesin batisina daha en az 20 dakika var. Yanimdan gecen Amerikali bir bayana gunesin batisini cevardaki hangi noktlardan izlememizi tavsiye ettigini soruyorum. Yasli bayan bana tebessum ederek gunes 1 saat kadar once batti diyor. Olur mu teyzecim, bak elimdeki kutsal ve resmi dergide bugunku imsak ve iftar vakitleri belirtilmis. Bu kutsal dergiye gore bugun 6.41 pm ‘de Allahin izniyle gunes batacak biz de gunesin batisini izleyerek manzaraya karsi orucumuzu acicaz, ve saatlerimiz ne mutludur ki 6.20 yi gosteriyor. Hayir hayir diyor teyze israrla. Megerse California ile Arizona arasinda bir saat zaman farki varmis, biz gule oynaya col yollarinda gelirken Greenwich’e dogru bir saat dilimi yaklasmisiz. Oha yani, ne bilelim biz arada zaman farki oldugunu , her boku yazan kicimin kenari rehberde bundan niye bahsetmiyor?

Her taraf kararmaya basladi ve hava sicakligi da dusuyor. Zaten karanlik olunca gorecek fazla birsey de yok, dogalligi bozmamak ugruna Milli Parkin icindeki yollara trafik lambalari bile koymamislar. Birdenbire etraf cok issizlasti cevrede kimsecikler kalmadi. Arabamiza binip kalicak bi yer ayarlamaya gitmenin vakti geldi, sonra da aksam kamp atesi yakicak uygun bir yer bulup alkolle sarmas dolas bir gece yasayabiliriz. Uzunca bir sure bizi arabamiza ulastirmasi beklenen otobusu bosu bosuna bekliyoruz. Halbuki dana puntolariyla rehberde de belirtildigi gibi otobus seferleri gunes battiktan bir saat sonra bitiyor, ve gunes batali bir saati gecti. Arizonanin Grand Canyonunda basimizin caresine bakmakla yukumluyuz. Etrafta kimsecikler gorunmuyor, fakat endiseli degiliz, zira elindeki video kameranin isigiyla yolumuzu aydinlatan kahramanimiz Firat var. Sonra gokyuzunde ,muthis goruntusuyle bize gulumseyen dolunay var. Elimizde haritamiz var. Nerede oldugumuzu ve nereye gidecegimzi biliyoruz, dolayisiyla fazla telas etmeden yola koyuluyoruz, tabanlara kuvvet. Sictiminin Kanyon Rehberi’nin icindeki olceksiz haritada bulundugumuz yer ile arabanin oldugu yer arasindaki mesafe oldukca kisa gorunuyor. En kotu ihtimalle 15 dakika icerisinde arabamiza kavusmus oluruz diye umid ediyoruz. Yol bitip tukenmek bilmiyor hicbiryere varamiyoruz, hava oldukca sogudu sanirim 5 derece civarinda. Etrafta kimsecikler yok fakat cevrede mulayim hayvanlarin oldugu biliniyor. Bu mulayim hayvanlarin arasinda geyikler, sincaplar var, gozumuzle gorduk fakat daha az sevimli ve yirtici ayilar, kurtlar var mi bilinmiyor. Insanlar yavastan panik olmaya basladi. Cem Yilmaz’in dalga gectigi ucuncu sinif Amerikan genclik filminin birer oyunculariyiz sanki. Senaryo bellidir: Bir grup genc cok neseli bir sekilde kampa giderler, sonra isler degisir butun gencler teker teker olmeye baslar. Olum gruptaki gozluklu ve yanliz tipi ilk once bulur sonra sirasiyla herkes ayni kaderi paylasir. Bu zifiri karanlik ve soguk havada uzunca bir sure yurudukten sonra ileride isiklar gorunuyor. Yasasin sanirim kurtulduk. Oldukca luks bir otelin icindeyiz. Lobby deki rahat koltuklara atiyorum kendimi, butun geceyi burada bu pofuduk koltuklarin uzerinde gecirebilirim. Tolgacan ve Erhan bir gorevli bulup nerede oldugumuzu ve arabamiza nasil kavusacagimizi soruyor, sonra da buyuk dervislik yapip arabalari biz alip gelelim hep beraber gitmemize gerek yok diyorlar. Uzun zamandir duydugum en guzel fikir, gozlerim yavasca kapaniyor ve oracikta enfes bir uyku cekmeye basliyorum.

Gozlerimi acar acmaz deniz gozlu Marina ile burun burunayim. Tolgacan ve Erhan gideli birbucuk saat oldu , hala bir haber yok diyor bana gergin bir surat ifadesiyle. Ne diyosun ulan sen, ben birbucuk saattir burada uyuyor muyum yani? Nicin uyandirmadiniz, cabuk polise, interpol’e , FBA’a, CIA’ya NASA’ya her tarafa haber verin. Erhan’dan bir korkum yok, zaten komando kamuflaji giymisti, atletik yapisiyla gerekirse kendine agactan ev yapar, yilan yer ve kendine bakar. Ama Tolgacan’dan o kadar emin degilim. Her yerde her kosulda uyuyabilen Tolgacan biyerlerde uyuyup kalmis ve donmus bile olabilir, havanin disarida eksi seviyelerde olmasi bunu kolaylastirabilir. Resepsiyondaki gorevliye durumu anlatiyorum, adam telefona sarilip biyerleri ariyor sonra telefonu bana veriyor. Grand Canyon itfaiye departmani ile muserref oluyorum. Durumu anlatinca, bu is bizi asar deyip beni polis departmanina bagliyorlar. Selamin Aleykum polis amca, biz California’dan gelen yedi tane cok genc ve cok salak turistleriz. Once arabalarimizi sonra da iki arkadasimizi kaybettik, birbucuk saattir yoklar ve cok endiseleniyoruz, ne yapabilirsiniz diyorum. Aklimdan helikopterli kurtarma ekipleri geciyor. Amerika’da bunlari da yasayacakmisiz demek ki. Telefonun diger ucundaki ses sakin olmami, iki arkadasimin da saglikli ve iyi olduklarini bizim cocuklarin kendilerine 911’i arayarak ulastiklarini soyluyor. Aradan birkac dakika geciyor ve kaybolan iki arkadasimiz cok usumus sekilde iceriye giriyorlar, grupta bayram havasi esiyor, biz sizin kurtlara yem oldugunuzu dusunmustuk de.. Kisa bir sure sonra kapiya bir minubus yanasiyor, yedi tane salak genci alip 21 mil uzaktaki arabalarimiza ulastiriyor. Megerse ne kadar uzaktaymisiz sandigimiz yerden.

Arabalarimiza binip bu lanetli kanyondan kacarcasina uzaklasiyoruz. Soku uzerimizden cabuk atlattik, bir saat uzakliktaki Williams kasabasina ulasip kalicak ucuz bir yer bulalim ve sonsuza kadar uyuyalim. Williams denen yerlesim birimine kasaba demek abarti olur. Buraya olsa olsa ka diyebiliriz. Sadece iki sokak ve birkac otel ve motelden olusan icinde kovboy sapkali ve cizmeli insanlarin yasadigi kucucuk bir vahsi bati kasabasi. Uygun fiyatli sirin bir otel buluyoruz. Otelin genel muduru, resepsiyonisti, temizlikcisi oda servisi sorumlusu ve daha herseyi olan Pankaj Patel isimli bey bize cok yardimci oluyor. Karsiliginda sigaralarimizdan bol bol otlaniyor. Odalarimiza yerlesip birer de sicak dus alinca herkesin eski keyfi yerine geliyor, ne yani uzun ve macerali bir gun gecirdik ve saatler onikiyi gecti diye uyuyacak degiliz? Hemen geceyi alkole bogma dahiyane fikri herkesin kafasinda dolasiyor. Rus bayanlar biryerlerden votka bulup kafalari cekme sevdasinda. Yok ya biz o kadar salak miyiz? Sanli Turk erkekleri olarak vodkalari icip dagilicaz siz dimdik ayakta kalacaksiniz yok oyle yagma. Uzun suren bir tartismadan sonra kirmizi sarap icilmesi oybirligiyle kabul edilip derhal kanun hukmunde kararname olarak yayinlaniyor. Odadaki telefondan sifir tusuna basinca Pankaj Patel bey karsimizda. Sevgili Pankaj Beycigim , bize acil kirmizi sarap tedarik edebilir misiniz, simdilik 4 sise yeterli ilerleyen satlerde siparislerimiz artarak devam edebilir. Pankaj bey bize sarap tedarik edemiyor ama kasabanin tek ve 24 saat acik marketinin bize seve seve yardimci olacagini belirtiyor. Market cok uzak olamaz cunku kasabanin bir uctan bir uca uzunlugu Bagdat Caddesinin belki sadece yarisi kadar. Kucuk yerde yasamanin hayati kolaylastici boyle guzel avantajlari da var iste. Saraplar geliyor bu sefer de tirbison sorunu ayyuka cikiyor. Mantara anahtar ittiriyoruz olmuyor, kalem bastiriyoruz bana misin demiyor. Allahtan barmen Pankaj bey gorevde. Elinde kutsal tirbusonuyla kapimiza duhul oluyor da saraplarimiza kavusuyoruz. Kirmizi sarapla damitilmis gecemiz cok eglenceli geciyor, espriler, sakalar, kahkahalar alkole bulanmis gecede sampanya gibi arkasi arkasina patliyor. Sabaha az bisey kaldi saat bes civari odalarimizdan ayrilip sayin gunesin kanyon uzerinde dogusunu seyredicez sozde. Saat ve zaman kavraminin alkole bulanip yittigi saatlerde herkes odanin muhtelif koselerine yigilip kaliyor. Yatagina ulasamayip yerde sizan var. Yan yatak bosken bir yatakta uc kisi uyuyanlar var. Ben de uykusuzluga ve yorgunluga daha fazla dayanamiyarak biryerlerde uyuyup kaliyorum.


Dorduncu Bolum:
Kim iyi yasamis, bol bol gulmus ve cok sevmisse, basariyi yakalamis demektir.
Anderson Stanley

Gozumu actigimda saat sabahin onunu gosteriyor. Hassiktir, gunes buyuk bir kiyak yapip dogmadan bizi beklemis midir acaba? Camdan disari bakiyorum, ibne gunes coktan dogmus ve yukselmis bile. Ne talihsizliktir ki gunesin ne dogusunu ne de batisini Grand Canyonda goremedik. Her seferinde gunes bir pustluk yapip bize caktirmadan doguyor. Kimsecikleri uyandirmadan usulcasik dusa giriyorum. Yedi kisiyiz ve sadece iki tuvaletimiz ve iki dusumuz var. Simdi herkesi uyandirirsam gereksiz bir dus kuyrugu olusacak, ben dus alirken lavaboda birileri disini fircaliyacak.Tuvalette kuyruga girme, cis sirasi bekleme konularinda bogaza nazir Esenis Lisesinde ve Bilkentin 91. yurdunda cok egitim aldim. Amerika’nin Arizonasinda da ayni cileyi cekemem. Herkes uyurken rahat ve ilik bir dus aliyorum, bir taraftan da cok zekice davrandigim icin kendime hayranim. Dustan cikar cikmaz giyinip, uyuyan herkese bir nazi subayi disipliniyle kukruyorum. Kalkin gencler, buraya uyumaya gelmedik, bugun gidilecek gorulecek cok yer var. Daha dus alacaksiniz, erkekler bir ihtimal tras olacak. Muhtemelen kahvalti etmek isteyeceksiniz, evet kesinlikle isteyeceksiniz tipinizden belli. Hadi gotten bacak Oksana , sen de kalk, zaten guzelim arabanin aynasini kirip basimiza bi suru is aldigin icin sana ekstra kilim. Ote yandan kizlarin guzellik ve sempatiklik ortalamasini da dusuruyosun. Bak deniz gozlu Marina’ya da biraz sempatiklik ogren.

Gundemin ilk maddesinde bir karakol bulup kaza rapor islemini halletmek var. Williams denen bu yerlesim yerinde karakolu bulmamiz toplam 2.5 dakikamizi bile almiyor. Bu kasabaya Williams adini kim verdiyse hata etmis. Isme bakip burasinin bir halt oldugunu zannedebilir insanlar, zira Williams ismi kasabanin kendisinden uzun.

Arabayi karakolun onune parkedip iceri dogru ilerliyorum. Amerika’da ilk defa karakol gorecegim. En son 1999 yilinin sicak bir bahar gecesinde Ankara’da karakola gitmistim. Jackies denen barda gonlumuzce eglenirken kendini bilmezin teki elimdeki bira bardagini alarak kafama vurmus ve alnimda cok sempatik bir delik acmisti. Kan revan icinde Bayindir Hastansine goturulup yakisikli bir dikis atilmasinin ardindan kafami yaran kendini bilmez kod isimli sahistan sikayetci olmadigimi belgeleyen evraklari imzalamak uzerine bir polis minubusune konup karakola ulastirilmistim.
Amerikanin karakollari bizimkilere hic benzemiyor. Iceriye girer girmez bir kameradan izlenmeye basliyorsunuz. Iceride kursun gecirmez bir cam ve camin arkasinda birkac masa, sandalye, bilgisayar ve hickimsenin oldugu bir oda var. Duvara, Turkiye’de caycilarda gozumsenen ve
- dukkana iki orta kahve bir cay...
demeye yarayan delikli kutucuklardan yerlestirilmis. Bu zamanzingonun yanina “Dugmeye Bas ve Derdini Anlat” yazan bir ibare konmasi uygun gorulmus. Basiyorum dugmeye yuzunu gormeyip sesini duydugum bir bayan bana nasil yardimci olabilecegini soruyor.
- Sevgili memure hanim, bu benim yanimda duran gerizekali kiz, kendinden beklenmeyecek bir huner gostererek arabamizin aynasini kirmayi basardi. Dev bir kiyak yaparak bir rapor yazabilirseniz, belki sigortadan arabanin masrafini karsilayabiliriz ve tatilimizi gereginden pahaliya getirmemis oluruz diyorum.

Biraz bekleyelimmis bir gorevli gelip bize yardimci olacakmis. Aradan on dakika gecmeden bir polis arabasi yanasiyor kapinin onune. Icinden cikan polis memuru yanimiza gelerek sorunun ne oldugunu soruyor. Arizona polisi California dakiler gibi bu daglari ve kucuk tepecikleri ve hatta aradaki ovalari ben yarattim havasinda degil. Gayet alcak gonullu, sevimli, sempatik bir adam. Durumu anlatiyorum, dikkatle dinliyor, ehliyetimi rica ediyor. Gururla ibraz ediyorum altin sarisi California ehliyetimi. Arabaya bakiyor, arabanin aynasina bakiyor, ama goremiyor cunku yok. Kirilinca yoldan donup alma zahmetine katlanmadik. Makus talihiyle basbasa biraktik aynayi. Coktan akbabalar lesini yemistir. Sorun degil, ben size en luksunden bir rapor yazarim hersey yoluna girer, siz tatilinizin keyfini cikarin, karniniz acsa su ilerde bir lokanta var, gidip biseyler atistirin ben de bu arada raporu hazir ederim diyor altin sacli Arizona polisi. Bu sozler bile Oksanayi rahatlatmaya yetmiyor, kizil meydan kadar soguk suratina bir turlu gunes dogmuyor. Isin kotusu diger kizlari da demorolize ediyor. Kaza raporu elimize gectikten sonra kizlar , bulundugumuz noktaya 4 saat uzaklikta Antilop Valley denen yere gitmeyi teklif ediyorlar. Alin babayi, biz oraya gidene kadar aksam olur, gunumuz yine yollarda gecer hic bi bok goremeden yine hava kararir. Biz tekrar Grand Canyon’a gidip dun gormedigimiz yerleri ziyaret edecegiz ve eger sansliysak kaybolmayip sag kalacagiz. Kizlar onlarla gitmedigimiz icin biraz bozuluyorlar ama kararlarindan da vazgecmiyorlar. Hadi eyvallah deyip kizlari ugurluyoruz. Firat bu duruma o kadar seviniyor ki arkalarindan su dokuyor.
Kizlari gondermis olmanin mutlulugu karnimizi aciktiriyor. Cebimizdeki paralar da suyunu cekmeye basladi, en kisa zamanda nobetci bir banka bulup para ihtiyacinin karsilanma istegi ayyuka cikti. Fakat, ne hazindir ki Arizona’nin Williams’inda banka henuz icad edilmis degil. Amerikanin en onde gelen , en buyuk iki bankasindan olan ‘Wells Fargo’ ve ‘Bank of Amerika’ bu kasabayi henuz kesfetmemisler. Kasaba da dunyada banka denen bir kurum oldugunu pek kesfedememis. Ya da kesfetmis de mandallamamis. Muhtemelen hala posta arabasi yontemiyle ulasim ve para transferi islemlerini hallediyorlar. Aslinda o kadar da kotu sayilmaz, cunku en azindan amerikan dolari sever bir tutum icinde kasaba esnafi. Yok kardesim, bu yesil paralariniz burda gecmez, altin ve gumus gibi degerli madenleriniz varsa verin, yoksa siktirip gidin de diyebilirlerdi.
Kucucuk ve sirin bir lokantada , menudeki tek yemek olan bifteklerimizi yedikten sonra Grand Canyon’a dogru yol almaya basliyoruz. Bu sefer kaybolmiyacagiz, ve intikamimizi alicaz bu lanetli yerden. Gecen gelisimizde gormedigimiz kanyonun dogu bolgesi olan ve Hermits Rest Route ismi uygun gorulmus bolgede basliyor gezimiz. Village Route Transfer denilen bolgeden otobusumuze binip birkac dakika icinde Trailview Overlook noktasinda otobusten iniyoruz. Hemen yanimizda kanyonun bogrune acilmis patikadan , kanyonun asagisina inen ve kanyondan cikan tipler gozumseniyor. Gozunu sevdigimin Amerikasi... Yesil dolari bastiran katir marifetiyle inip cikiyor kanyona. Saatlerce katir ustunde oturmaktan az biraz popolari yaniyor, pisik olyor ama olsun, boru degil 12 mil boyunca ilerleyip, sonunda Kanyonun dibinden huzurla akan Colaroda irmagini gorecekler. Yesil dolarlarina kiyamayan turistler ise evlerine, kan oturmus bacaklar, ve su toplamis ayaklarla donecek. Biz milli parki ziyaret eden mulayim Turk turistler olarak, 4 saat kanyondan asagi yuruyup, irmagin huzurunu bozmamaya karar veriyoruz. Zira asagi inmekle is bitmiyor, ayni yolun bir de gerisin geri cikilmasi gerekiyor. Biz rahatina duskun turistler olarak, cillop otobusumuze binip sirasiyla ‘Maricopa Point’, ‘Powell Point’, ‘Hopi point’, ‘Uf sikildim hep ayni manzara Point’, ‘Daha Bitmedi mi Point’ , ‘Susadim Point’, ‘Cisim Geldi Point’lerini asarak Hermits Rest denilen son duraga geliyoruz. Tum kanyonu gorebildigimiz icin mutluyuz, bir dahaki sefere asagi inecek enerjiyi de kendimizlde buluruz umarim. Yorgun bedenlerimizi sag aynasi kirik, kan kirmizi Chrysler’ imize bindirip, hizla ilerliyoruz bol gunesli Californiamiza dogru. Direksiyonda ben, dudagimda soz ve muzigi bana ait olan sarki: ‘Gozlerinin Hastasiyim, Bu Yollarin Ustasiyim”.

Tolga Kirkoyun
3 Nisan 2002
San Bernardino , California

11 Mart 2002 Pazartesi

San Diego ve Meksika Gunlugu

San Diego ve Meksika Gunlugu:

Bir Cuma aksami, Los Angeles’in 69 Mil ( 110KM) dogusundaki evimde arkadaslarimla oturup bu aksam disari mi ciksak yoksa evde kendi capimizda kucuk bir parti mi versek hadi o da olmadi, bir film kiralayip video mu izlesek diye dusunurken, ortaya cok da fazla dusunmeden kucuk bir fikir attim:
- Ya arkadaslar ben Amerika’dan sikildim, acaba yarin Meksika’ya mi gitsek?
Meger ortada ne kadar cok sazan varmis, bu fikrim herkes tarafindan genel bir kabul gordu ve derhal onaylandi. Cumartesi sabahi Meksika’ya cikartma yapiliyordu. Soz cikmisti bir defa agzimizdan geri donmek olmazdi. Butun hafta sonu planlarimiz bir cirpida iptal edildi.
Cumartesi sabahi sessizce kimseye haber vermeden bulusulup yola koyulduk. Yolda birisi gorup nereye gidiyorsunuz derse cevap hazir:
-Hiic soyle bi cokoprens alip eve donucez.
Arabamizin deposunu doldurup Amerikanin ve bence dunyanin en guzel sehirlerinden biri olan, Meksika sinirindaki San Diego ya dogru yol aliyoruz. Cok rahat ve keyifli 1.5 saat suren yolculugumuzdan sonra San Diego’daki sarsilmaz kalemiz, biricik ve cok sevgili arkadasim Banu’nun evinde aliyoruz solugu. Fazla vakit kaybetmeden hep birlikte San Diego’yu gezmeye basliyoruz. Ilk duragimiz La Jola. San Diego’da kesinlikle gorulmesi gereken bir yer. Sehrin merkezine 15 dakika kadar uzaklikta Pasifik Okyanusuna yuksekten bakan cok guzel manzarali bir tepe burasi. Insanlar motorlu , motorsuz, uzaktan kumandali maket ucaklar ucuruyorlar. Bu cok guzel ve manzarali tepenin sonu ucurum. Tepenin bittigi yerde 90 derecelik bir aciyla ucurum basliyor. Ucurumdan hafifce egilip asagiya baktiginizda okyanusla kucaklasan ve kilometrelece uzayan muthis bir kumsal manzarasi karsiliyor sizi. Burasi gayler tarafindan ‘kurtarilmis bolge’ ilan edilmis bir kumsal. Pekcogu cirilciplak dolasiyor. Volaybol oynuyorlar, bir kismi Camlica filmlerindeki sahneleri andiran bir sekilde ucsuz bucaksiz kumsalda kosturup birbirlerine sariliyorlar ve altin sarisi kumlara kendilerini birakip cilginca yuvarlaniyorlar. Neyse ki bulundugumuz yerden kumsal oldukca uzak, ayrintilar gorunmuyor. Bulundugumuz tepenin en guzel yani insanlarin parasutlerle ve olaya paragliding denen muthis ucurtmalarla gokyuzunde suzulmesi. Insanlar parasutleriyle kosuyorlar ve ucurumun sonuna geldiklerinde yallah bosluga birakiyorlar kendilerini. Ama bu bildigimiz parasutlerden biraz farkli, icine oturulup kullaniliyor ve bir dusme hareketinden cok hava akimini yakalayip havada bir kus gibi suzuluyorlar. Ucurumdan atlayinca eyvah simdi yuzlerce metre asagidaki kumsala, cirilciplak dolanan gaylerin uzerine dusecek adam diye telaslanirken, bir anda parasutlerin ici hava doluyor, ve yukseldikce yukseliyorlar. Pek cogu da havada birkac tur atip geri donuyor. Benim asil ilgimi ceken paragliding. Bu seytani ucurtmayla ucurumun sonuna dogru kosuuup kosuuup kosuuuuuuuppp ucurumun sonuna geldiklerinde kendilerini bosluga birakiveriyorlar, ve hayrettir ki dusmuyorlar havalanip okyanusun uzerinde ve karadan oldukca yuksek bir mesafede kus gibi suzuluyorlar. Sagda solda tabelalar asilmis, 150 $ verin sizi de boyle ucuralim, gokyuzunun krali yapalim diye.Bunu gorunce agzimin sulari akiyor. Tam bir ucma meraklisi olan ben, gozu donmus bir sekilde daha 10 dakika once havada kus gibi suzulup yanimiza konan adamin nerdeyse boynuna sarilip hadi ucur beni diyorum. Hediyesi 150 $’mis. Tamam onu anladik, hadi bagla beni su dev ucurtmana kahramanim ol gokyuzunde suzulelim diyorum. Adam tamam oldu bu is gibilerden birseyler soyleyip hareketlenmeye basliyor ama o anda sevgili Banu’nun iniltiye benzer Tolga diyen sesi caliniyor kulagima. Guzel arkadasimin pembe yanaklari kirec rengine donmus titrer bir sesle bana bu seytan aletine binmememi soyluyor. Ne soylemesi adeta inliyor, yalvariyor. Neymis efendim, bunlarin jet motorlulari icat edilmis hem cok daha yuksekten hem de cok daha guvenlilermis ve hatta adina ucak deniyormus ve insanlari kitalar arasi bile tasiyormus. Ben bu alete binersem korkarmis, heyecanlanirmis. Peki lan Banu, ben sensiz de gelirim buralara, hatta senin haberin yok, benim evin arkasindaki San Bernardino daglarinda da yaptiriyolar bu numarayi hem de azicik daha ucuza. Ben de senin gul kalbini kirmam, gider evimin arkasinda ki dagda yaparim yapacagimi. Beni bulutlara kavusturacak mavi gozlu % 100 California’li abiden biraz mahcup ozur dileyerek durumu izah ediyorum. Konu fazla buyumeden kapaniyor. Benim ayaklarim havalanmiyor, gokyuzuyle kucaklasamiyorum, ama sanirim herkes daha mutlu. Bu arada yemek yeniyor, baska birkac guzel yere de gidiyoruz ve yavas yavas aksam oluyor. Artik Meksika ile kucaklasmanin vakti geldi. Banu’yu evine birakip, cok ders calismasini siki siki ogutleyerek yolumuza devam ediyoruz. Istikamet 5 South (Guney) Otoyolu. Bizi 15 dakika sonra hadi bilemedim yan gitti 20 dakika sonra Meksika ile kucaklastiracak olan otoyol. Fakat cok dikkat edip son otoyol cikisini kacirmamak lazim yoksa insan kendisini arabasi ile birlikte bir anda Meksika’da bulabilir. Olur mu oyle sey demeyin oluyor. Bundan ik ay kadar once , kiz arkadasina sinirlenip gozu kararan bir delikanli arkadasim, otoyoda giderken bir de farkediyor ki son otoyol cikisini kacirmis ve Meksika’ya girmekten baska caresi yok. Bu tur gayet uluslararasi hukuku ilgilendiren durumlar da olabiliyor, ama biz tembihli ve tedbirliyiz dolayisiyla Meksika’ya arabamizla degil yuruyerek gececegiz. Zira Meksika’da otomobil icad edilmis ve hatta taksicilik yaygin bir meslek olmus. Sinira yaklasiyoruz, karsimizdaki isiklar Meksika’nin Tijuana sehri. Ve iste onemli tabela karsimizda. U.S.A last exit. Yani ki Amerika’da ki son otoyol cikisi. Otoyoldan cikip arabayi orada bulunan acik otoparklardan birine parkediyoruz. Insanlar akin akin arabalariyla ya da yuruyerek Meksika ya geciyorlar. Oldukca sikisik bir yaya ve otomobil trafigi var ve biz sinira son 25 metrenin icindeyiz. Arabamizi parkedip pasaport ve paralarimizi da cebimize koyup yallah diyoruz. Yaya yolundan Meksika’ya dogru adim adim ilerlemekteyiz. Once karsimiza bir tane demir turnike cikiyor. Turkiye’de deniz otobusu iskelelerinde olan tarzda ama daha yuksek . Veeee turnikeyi gectik artik geriye donus yok. Meksika icin son 10 metrenin icindeyiz. Sanirim burasi ara-tampon bolge. Iste bir turnike daha ve bu turnikeden de geciyoruz. Etrafta bizim gibi Meksika’ya gecen kisilerden baska kimse yok. Ne bir polis ne bir asker goruyoruz cevrede. Kimse bize nereye gidiyosunuz arkadaslar demiyor, biz de kimseye hesap vermeye niyetli degiliz Gayet kendimizden emin adimlarla ilerliyoruz Meksika’ya dogru, sanki hergun gidip geldigimiz yolmus gibi. Bir turnike daha cikiyor karsimiza, onu da iteleyip geciyoruz ve aman tannrim iste Meksikadayiz. Sinirdan mi gectik, yoksa bir zaman tunelinden mi anlamak cok guc. Daha 3 dakika once guzelim San Diego’nun mis kokan havasi tertemiz yollari, son model arabalari nerede? Sadece 3 dakika ve 15 metre arkamizda mi? Hayir olamaz kesinlikle bir zaman tunelinden gectik. Bir anda hava degisti, inanilmaz egzost kokulari , korna sesleri geliyor kulagima. Bir curcuna bir kiyamettir gidiyor. Cok eski model Amerikan arabalari var sariya boyanmis taksi haline getirilmis. Taksiciler cok seri Ispanyolca konusarak uzerimize ususuyorlar. Amigos Taksi? Daha onceden tembihliyiz sinirdan gecilecek, taksiyle cok siki pazarlik edilip 10 dakika uzakliktaki Revolution caddesine gidilecek. Cunku olayin ve eglencenin merkezi orasi. Ben hala soku uzerimden atlatabilmis degilim. Birkac dakika icerisinde butun dunya, butun evren degisti. O mis gibi havasiyla piril piril cevresi ve cok sik giyimli son model arabalariyla gezen insanlar nerede? Bu agzi sigarali, gobegi pantalonundan tasmis Sinyoras Amigos Taxi diye bagiran tipler kim? Boyle bir sokla karsilasacagimi soylemislerdi ama insanin kendi gozuyla gormesi bir baska oluyormus. Her an yeni birseyler gorup ogreniyor insan. Taksilerden taksi begenip, pazarliklarin en kralini yapip 5 dolara Revolution caddesine 10 dakika icinde ulastirilmak uzere taksiciyle anlasiyoruz.
Anlasiyoruz dediysek lafin gelisi, biz Ingilizce konusuyoruz adam bize cok suratli Ispanyolca cevap veriyor. 5 dolari gosterip Revolution street deyince olay tatliya baglaniyor. Yolda giderken taksici hic susmadan ve nefes almadan Ispanyolca konusuyor, ve biz hayret edilecek derece de hicbir sey anlamiyoruz.
Si ,gracias ve amigos bildigim uc Ispanyolca kelime, ucunu de cok seri bir sekilde ve tek nefeste soyliyebiliyorum, fakat hayrettir ki bu anlasmamiza yetmiyor. Neyse ki yanimizda Italyanca bilen bir arkadasimiz var, arada bazi sozcukleri cikartabiliyor, fakat sozcukler arasinda baglanti kurmak maalesef cok mumkun olamiyor. Sonucta anliyoruz ki, bir gece klubu varmis, guya buranin en super yeriymis, taksici bizi cok sevmis bu yuzden dev bir kiyak yapip bizi oraya goturecekmis. Taksicinin her goturdugu adam basina komisyon aldigi bir mekan demek ki burasi, ama direktifimiz gayet kesin,
- Gracias sinyor , Revolution street par favor, yani ki tesekkurler bayim sen bizi revolution caddesine birak yeter.
Sofor Turkiyede’kine cok benzer sekilde araba kullaniyor, cok nadir ve cani istediginde sinyal veriyor, herkese ve herseye selektor yapip korna caliyor. Karsidan karsiya gecen yayalarin uzerine arabayi suruyor, boyle gayet renkli Turkiye manzarali yol alirken birden sag tarafta Revolution Caddesi tabelasini goruyorum ve direkt yapisiyorum taksicinin koluna
-“STOP STOP AMIGO”
Adam en sol seritten en sag seride sinyal bile vermeden zartt diye geciyor, ee ne de olsa memlekette demokrasi var , isteyen istedigi yoldan istedigi gibi gider. Yani ki Amerika gibi komunist degil , gayet ozgurlukcu bir ulke burasi. Soforumuzun dans eder gibi serit degistirmesi karsisinda arkadaki suruculer de kufretme, selektor yapma, korna calma, al babayi hareketi yapma ozgurluklerini kullaniyorlar. Benim icin bir mahsuru yok, ben ozgurluklerin kisitlanmasina karsiyim zaten. 10 dakika kadar suren yolculgumuz Revoltion Caddesin’de son buluyor. Oldukca canli, civil civil bir yer burasi. Caddenin saginda solunda restaurantlar, barlar , discolar gece klupleri dolup tasiyor. Otomobiller cok gurultulu ve cok egzost dumanli bir sekilde geciyor. Oncelikli hedefimiz karnimizi doyurmak, hepimiz deli gibi aciz, ee Meksika’ya geldik boru degil, ulke degistirmek insani aciktiriyor. Siki tembihliyiz, Meksika’da Meksikalilara birsey sormayacagiz, geriye nur yuzlu Amerika’li turistler kaliyor. Sokakta bizim gibi dolanip etrafa bakinan Amerikalilardan birini gunun talihlisi secip cevrede guzel bir balik lokantasi olup olmadigini soruyoruz. Oh be adam cok net Ingilizce cevap veriyor, ee ne de olsa Amerikali. Oldukca yakinimizda guzel bir mekan tarif ediyor. Lokantayi bulmamiz fazla zamanimizi almiyor, iceriye giriyoruz, cok zevkli dosenmis bir yer. Los bir aydinlatma var iceride , masalarin uzerine kucuk mumlar yerlestirilmis, duvarlarda “Meksika’da balikciligin tarihcesi” ana fikrini iceren tablolar var. Fazla vakit gecmeden oldukca guzel bir garson bayan yanimiza geliyor ve bize Ispanyolca sorular soruyor. Dersimiz calismadan geldigimiz icin yine birsey anlamayip Ingilizce cevap veriyoruz. Boylece ortak bir dil bulup anlasamiyacagimiz konusunda anlasiyoruz. Medem Ingilizcemden birsey anlamiyacak ne diye kasiyorum ki kendimi Ingilizce konusucam diye .Karsimda duran guzel garsona renkli Turkce: “Bizim karnimiz ac ve balik yemek istiyoruz diyorum.” Zaten konusup anlasilacak birsey yok, belli ki 3 tane turist bir lokantaya gelmis, hayvanat bahcesi ne tarafta diye soracak halimiz yok, oturt bizi bir masaya ver elimize menuleri bitsin bu isgence. Garson bayan da benim gibi dusunmus olacak ki bizi bir masaya oturtuyor ve menuleri getiriyor. Bolgesel aliskanlik itibariyle hersey Amerikan dolari. Anlasiliyor ki buralarda Meksika para birimi peso pek sevilmiyor, herkes yesil Amerikan dolarindan hoslaniyor. Menudeki fiyatlari gorunce biraz icim burkuluyor. Biz burada balik ucuz olur demistik ama sevgili Meksika’li dostlarimiz bizimle ayni fikirde degil demek ki .
- Bu ne yaa ben bu paraya Los Angeles’ ta en kral yerde balik yerim diyorum. Bu fikir gruptaki genel kaniyi ifade ediyor, hizda kalkiyoruz oturdugumuz masadan. Caddede baska bir loto talihlisi Amerikali bulup yeni bir lokanta ogrenmek niyetindeyiz. Sorup ogrenip buluyoruz da. Bu yeni buldugumuz lokantanin ici oldukca kalabalik. Duvarlarda Madrid sehri siluetli tablolar var. Menu geliyor, sadece fiyatlar Amerikan dolari geri kalan hersey Ispanyolca. Ulan Meksika’da yemek yemek icin uc ay Ispanyolca kursu mu almak lazim? Garson geliyor ve elbette Ispanyolca konusuyor, yemekleri gosterip bu nedir diyoruz, bize yemekler hakkinda bilgi veriyor hayrettir ki !! hic birsey anlamiyoruz. Anlasildi garson bey kardesim yemekleri menuden ismarlayamiyacagiz sen bana en iyisi su yan masada oturan adamin yedigi seyden getir. Hayir canim gozluklu adamin yedigini degil, su iri goguslu kadinin yaninda oturan, gobegi kendinden buyuk adam var ya, onun yediginden istiyorum. Garsonla gul gibi anlasiyoruz. Diger arkadaslarim da parmakla birilerini isaret edip biyikli adamin yediginden, mor buluzlu hanimin didiklediginden getir seklinde siparisimizi verebiliyoruz. Yemeklerimiz geliyor. Yemeklere arkadas uc tane Ispanyol muzisyen geliyor. Her masayi dolasip musterilerin istedikleri sarkilari soyluyorlar. Sonunda bizim masamiza da geliyorlar, ne yazik ki hic Ispanyolca sarki bilmedigimiz acin kalakaliyoruz. U2 dan ‘One’ i istesem calar mi acaba? Ya da Teoman’dan “Sus Konusma” yi istesem??? Uzunca bir sure bocaladiktan sonra masadaki dahi arkadasim La Bamba diye bagiriyor. Muzisyenler gulusuyorlar once ve sonra da basliyorlar sarkiyi soylemeye. Ilk badireyi boylece atlatiyoruz, ama muzisyenler israrli, illa bir sarki daha soyliyecekler bizim icin. Caresiz yan masalarda kopya aliyoruz. Hemen onumuzdeki masada oturan iyi giyimli ve cok iyi Ingilizce konusan Meksikali beyden yardim talep ediyoruz. Bize soyle biraz romatik, icinde ask , ihtiras gecen bir sarki caldirin sayin Sinyor par favor? Meksikali Bey musizyenlere donup bir sarki ismi soyluyor ve yavastan kulagimiza Guney Amerika melodileri calinmaya basliyor. Oldukca huzunlu bir sarki, Italyanca bilen arkadasimiz arada bazi kelimeleri anlayip bize ceviriyor. Sarkinin ana fikri soyle: Genc bir adam gozleri gunes gibi parlayan bir kizi cok sevmis, beraber cok mutlu olmuslar, sonra genc ve gunes gozlu kiz baska birini bulmus cekmis gitmis, genc adam bombok kalmis. Butun ask hikayeleri gibi huzunlu bitiyor sarki, efkarlaniyoruz. Lan garson, sen bize birer tane daha margarita yap en iyisi, elini korkak alistirma tekilasi bol olsun!!
Cok lezzetli yemeklerimizi bitiriyoruz. Etrafta surekli dolanan garsonlardan birini gozume kestirip basparmagimla isaret parmagimi havada birlestirip bosluga cok sik bir imza atiyorum. Garson derhal hesabi istedigimizi anliyor. Ne guzel ayni Turkiye gibi. Amerikadaki coniler bu havaya hayali atilan imza olayinin ne ise yaradigini daha tam cakozlayabilmis degiller.
Karnimiz doydu artik alemlere akmanin vaktidir. Tekrar Revolution Caddesindeyiz. Tum cadde gece klubu ve bar dolu. Gece kluplerinin onundeki body guardlar cigirtkanlik yapip, abi gel bak bi iceriye cok begeniceksin, para vermen sart degil , yeter ki gonlun olsun,gir iceriye bi goz gezdir alman sart degil diyorlar. Cok humanistiz hic bir body guardin ricasini kirmayip her cagrilan yere giriyoruz, etrafi bir kolacan edip cikiyoruz. Kimse bize kimlik sormuyor, ustumuzu aramiyor, giris parasi istemiyor, yerlere kadar egilip bize yol gosteriyorlar. Maalesef ayni sey Meksikali gencler icin gecerli degil. Barlarin kapisinin onude duran bu ulkenin vatandaslari
-Abi be, bi arkadasa bakip cikicam, para veriim, kimlik birakiim, bi bira icip cikicam icerde valla efendi olucam, ne olursun be abi bizi de al iceriye seklinde yalvariyorlar. Fakat bize melaike kesilen bodyguardlarin kendi vatandaslarina karsi tepkisi cok sert. -Hadi bakiim arazi olun, dukkanin onunu kapamayin, bak musteri kaciyor, ikileyin toz kalidirmayin diyerek Meksikalilari iceriye almiyorlar. Biz Amerika’dan gelenler iceriye babamizin yeriymis gibi girerken, bu zavalli giringolar disaridan sadece bize kiskanc ve imrenen gozlerle bakmakla yetiniyorlar.
Iceriye girdigimiz mekanlar genellikle birbiriyle ayni. Bilenler bilir Aksarayda’ki “Bakardi” tarzi yerler. Bilmeyenler icin kisa bir ozet geceyim: Iceride kucuk bir pist oluyor genellikle , yari ciplak ve hatta cok ciplak genc kizlar pistte cok ayip sekilde dans ediyor. Pistin cevresindeki masalarda yine yari ciplak ve cogunlukla cok guzel kizlar oturmus gelen musterileri kesiyorlar. Duvarlarda bu konuyla ilgili tablolar gorunmuyor. Biz de bir masaya buyur edilip birer icki ismarliyoruz. Diger masalarda oturan kizlar hareketlenip bizim masamiza dogru yoneliyor, yanina oturayim, istersen kucak dansi yapayim diyorlar. Yok sagol sinyora Allah razi olsun deyip kizlari yolluyoruz. Fakat reddettigimiz kizlar yanlarinda baska kizlarla tekrar geliyorlar, bak beni begenmediysen bunu al diyorlar, yok sinyora ne munasebet sen de cok guzelsin hepiniz cok guzelsiniz de biz almiyalim almis kadar olduk diyoruz. Ha yok kucak dansi beni kesmez derseniz icerideki odalara bu kizlardan birisiyle girip cok ayip seyler yapmak da mumkun. Bunlari anlatinca bu mekanlarin, sadece erkeklerin nefsini koreltmek icin gittikleri batakhaneler oldugunu dusunmeyin. Iceride gayet eli yuzu duzgun pek cok musteri var. Eglenip muzik dinlemeye, icki icmeye gelmisler. Bu soylediklerim sadece birer yan hizmet, almak zorundas degilsiniz, ya da orada bulunmanizin tek sebebi bu guzel bayanlar olmayabilir. Zira iceride sadece erkek musteriler degil, pek cok bayan musteri de var, ve hatta pek cogu sahnedeki gosteriyi erkeklerden daha ilgili sekilde izleyip yanlarindaki erkek arkadaslariyla sohbet ediyorlar. Alkol ve sigara dumanina bulanmis gecede havaya gevrek kahkahalar savuruyorlar. Bu gece kluplerinin birisinden cikip otekine giriyoruz, maksat yer gorelim ortami taniyalim ufkumuz genislesin. Zaten her gece klubunun onundeki body guardlar iceriye girmemiz icin bize yalvariyor, dedik ya cok humanistiz hicbirini kirmayip onlarca yere girip cikiyoruz. Bazisinda birseyler icip cogunda hicbirsey icmeden , iceride bir tur atip cikiyoruz. Benim gibi , parayla saadet aramayan daha romantik bir tipseniz,zaten birkac saat icinde bu muhabbetten sikiliyorsunuz. Dedik ya mekanlarin hemen hepsi birbiriyle ayni, nerden baksaniz 15-20 tane yer gorduk, digerleri de bunlardan farkli degildir nasil olsa deyip alternatif plani devreye sokuyoruz. Daha onceden adini ogrendigimiz Tijuana’nin en guzel ve en kaliteli gece klubu Baby Rock yeni hedefimiz. Fakat bu mekan yurume mesafesinde degil, bir taksi marifetiyle oraya gidilecek. Caddede, taksi amigos diye bagiran taksicilerden birini gozumuze kestirip 6$ a pazarligi baglayip biniyoruz taksiye. Ortalama 10 dakika sonra Baby Rock’in onudeyiz. Cok kaliteli bir yer oldugu her halinden belli. Taksiden iniyoruz, gece klubunun onunde artik gormeye alistigimiz manzara... Meksika’li birkac genc
- Abi hadi ya bi kerecik biz de iceriye girelim seklinde inlercesine yalvariyorlar ama elbette cevap olumsuz. Taksiden indigimizi goren body guardlar saygiyla onumuzde egiliyor,butun kapilar aciliyor sorgusuz sualsiz iceriye buyur ediliyoruz Biz Amerika’dan gelen turistler iceride sehrin gercek sahipleri disarida kaliyorlar. Selaleler akan, cok isikli ve cok luks koridorlardan gecip gece klubunun gobegine inis yapiyoruz. Burasi uc katli, inanilmaz iyi ses ve isik duzeni olan bir klub. Cok kaliteli , cok sik bir mekan. Meksika’da su ana kadar gordugumuz en eli yuzu duzgun yer diyebilirim. Iceride hemen herkes Amerika’li ya da bizim gibi Amerika’dan gelmis. Ozellikle Amerika’li kizlar yogunlukta. 21 yasindan kucuk olduklari icin kendi ulkelerinde barlara alinmayan, bira bile icemeyen Amerikali kizlar cilginca eglenmeye buraya gelmisler. Acaba anne babalarinin haberi var mi? Aileleri Meksika’da olduklarini biliyorlar mi , yoksa evden top kek almaya diye cikip kendilerini buraya mi atmislar. Bilemiyorum, bilsem ne olur bilmesem saat kac?
Los Angeles’in en iyi gece hayatinin oldugu soylenen Sunset ve Hollywood Bulvarlarinda bile bu kadar iyi muzik calan bi yere rastlamadim. Cok guzel tekno caliyor, vucudumuzdaki alkol orani giderek yukseliyor. Saat 2 yi coktan gecti fakat icerisi giderek kalabaliklasiyor. Belki 1.500 kisi var iceride daha da doluyor, Amerika’da gece hayati coktan bitti. Saatler 2 yi gosterdiginde kul kedisi masali bitiyor Amerika’da, herkes evine donuyor. Ama burasi oyle mi ya, daha sabaha cok var, kaptirip koyverin kendinizi muzigin ritmine, bakin herkes oyle yapiyor. Bir an Tijuana State universitesine yatay gecis yapma sapik fikri doguyor icime. Pazar sabahinin gundemi belli oldu, pos- it’ime not aliyorum, Tijuana State Universitesine gecis fizibilitesi yarinin ilk gundem maddesini olusturuyor. Saat oldukcas gec oldu , artik eve donme vakti, eee yolumuz uzun, daha Amerika’ya gidecegiz, ulke degistiricez boru degil. Gece kulubunden yorgun argin ayriliyoruz. Cikista Turkiye’de gormeye alisik oldugumuz bir manzara karsiliyor bizi. Gul satan kadinlar, sakiz satan ilkokul caginda, el kadar cocuklar. Ah be cocuk, senin bu saatte evinde uyuyor olman gerekmez mi, ne isin var sabahin korunde buralarda. Bardan cikiyoruz, etrafta cicek ve sakiz satanlardan baska kimse yok, bir taksi bulmamiz lazim ama cevrede taksiden eser yok. Gecenin onemli sorusun beliriyor kafamizda. Biz nasil geri donucez simdi? Cicek satan kadinlardan birine yaklasip gecenin bomba sorusunu patlatiyorum: Afedersiniz cicekci bayan AMERIKA NE TARAFTA ACABA?? Evet cok komik ve sacma oldugunu biliyorum ama cok acikli bir haldeyiz. Amerika siniri taksiyle en fazla 15 dakika uzaklikta ama bu 15 dakikalik mesafeyi ne tarafa dogru kat etmek lazim acaba? Karsi kosede bir otomobilin park etmis oldugunu farkediyoruz, biraz yaklastigimizda anliyoruz ki ki bu bir taksi. Cok sukur Tanrim kara gorundu. Taksiye yaklasiyoruz fakat icindeki taksici uyuyor, cami tiklatiyoruz taksiciden tik yok. Kapiyi acip taksiciyi tiklatiyoruz, taksici uyaniyor. Aslinda ayiliyor desek daha dogru, cunku taksinin kapisini acar acmaz muthis bir alkol kokusu sarmaliyor tum bedenimizi. Tam ayilir gibi olurken bu kokuyla tekrar sarhos oluyoruz. Bizden de sarhos taksici hayret edilecek sekilde iyi ingilizce konusuyor. Demek ki Meksikalilarin Ingilizce konusabilmesi icin zom sarhos olmalari lazim. Verin bu adamlara birer sise viski bakin California aksaniyla nasil catir catir Ingilizce konusacak hepsi. Yine siki bir pazarlik sonucu 6$ a Amerika sinirina gitmeye ikna oluyor taksici ve dolusuyoruz cok alkol kokulu taksinin icine. Sofor arabayi ortalama 5 Km suratle suruyor, cunku hicbirsey gormuyor ve zom sarhos oldugunun bilincinde. Bize de bir guzel nutuk atiyor, alkolluyken araba kullanmak daha guvenliymis cunku o zaman suruculer daha yavas ve daha dikkatli gidermis. Eh, haksiz sayilmaz zira ortalama hizimiz 5 KM. Taksici hayat mektebinden mezun olmus kitap gibi bir adam. Sayfalarini gelisi guzel acip okuyoruz taksiciyi. Muthis zeka kirintilari iceren, hayat tecrubesiyle yogurulmus cok zeki espriler yapiyor, gevrek kahkahasi sigara dumaniyla birlesiyor, bu yolculuk hic bitmesin istiyoruz ve fakat bitiyor. Iste sinira geldik. Taksiciyle helalesip iniyoruz . Karsisi Amerika fakat bu ruyalar ulkesine girmek, cikmak kadar kolay degil. Sinirda kontrol var, sira var ,polis var. Olsun bizim belgeler tamam. Siraya giriyoruz, hizli bir sekilde ilerliyor sira. Ustumuz araniyor, temiziz. X-ray isinindan geciyoruz ve otmuyoruz. Iste nur yuzlu Amerikali gumruk gorevlisi karsimda. Pasaportumu uzatiyorum. Once suratima sonra da pasaportuma birkac saniye goz gezdiriyor. Meksika’dan Amerikaya birsesey getirip getirmedigim soruyor. Kanimdaki alkol miktari ve guzel anilarla bezenmis hos bir Meksika gecesinden baska bir sey yok Amerika’ya goturdugum. Pasaportu geri verip iyi sabahlar diliyor. Turk polisi gibi pastel renklerle boyanmis muhur, imza, damga gibi takintilari yok Amerikan memurunun. Emin adimlarla yuruyorum Amerika’ya dogru. Siniri gectim, sag tarafta koskocaman Mc Donalds restaurantlar zinciri karsiliyor beni, ve Amerika’ya geldigimi anliyorum. “Welcome to America”

Tolga Kirkoyun
11 Mart 2002
San Bernardino, California